MİZAH etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MİZAH etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

SEKSEN’LERDE TUVALET KAĞIDI



Seksenler’ dizisinin son bölümünde, butik Ali tuvalet kağıdı satıyor. 
Sami soruyor;
 “Bunu yıkandıktan sonra mı, yoksa önce mi kullanıyoruz?”, “Ecnebiler tuvaleti bizden öğrenmedi mi?”, “Biz niye bu kağıdı onlardan öğreniyoruz?” lafı butik Ali’yi sinirlendiriyor: 

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

ERKEKLERİN ÖMRÜ ...







Tanrı eşeği yarattı ve ona dedi ki:
    
"Sen bir eşeksin. Sabahtan akşama kadar yorulmadan, yakınmadan çalışacaksin ve ağır 

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

Ortaya Karışık....




- Annemin damatları için yorumu: 
"Bütün öküzler de bizi buluyor, nasıl ot yetiştirdiysem artık."

- Anne!! ben niye kimseyi sevemiyorum, bu şanssızlık, genetik mi? dedim.
  O senin bireysel mallığın, bizi karıştırma dedi. Hemen sustum.

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

EİNSTEİN VE ŞOFÖRÜ

Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. 
Yine  bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein'a; 
"Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz herşeyi kelimesi  kelimesine biliyorum" demiş. 
Einstein gülümseyerek ona bir teklifte bulunmuş:
"Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar... 
O halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim,  benim yerime sen konuş, ben de  arka sırada seni dinlerim." 

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

evin içine pabuçla girersin haaa .. seni terbiyesiz utanmaz rezil ...!!!

                                       (ev ayakkabısı)


 Batılı toplumlarda  , eve ayakkabı  ile  girip  çıkarlar  genellikle  ..

Andrew Mango   , ince ince  dalgasını  geçer  bizim  bazılarımızın temizlik anlayışımızla ,  bir  yazısında ..

Şöyle der makalesinde ,   uzun  zaman geçti , hatırladığım  kadarıyla :
 Sizler ,   gerçekten  temiz  bir toplumsunuz , evlerinizin  içleri  tertemizdir .. Evlerinize asla  ayakkabılarınızla   girmezsiniz evlerinizi  temiz  tutabilmek  için ..

 O kadar  temizsinizdir   yani ...  Ama  eve  ayakkabılarınızı  çıkararak girmeniz , sokaklarınızın  pek te  temiz  olmadığının  işareti olabilir mi acaba ?

Bizler sokakta  giydiğimiz ayakkabı  ile  evlerimizin  içine  girip  otururuz..  Biz  sizin  kadar  temiz değiliz , evlerimize ayakkabılarımızla  girdiğimiz için . Eve  girerken ayakkabılarımızı çıkarmayışımız , evlerimizin  içinin  pis olduğu anlamına da  gelir aslında ..

Ama  bizim ayakkabılarımız  evlerimize  pislik   getirmez ..  Öyleyse bu  , sokaklarımızın da   oldukça  temiz  olduğunu  göstermez mi sizce ?


Bizim  sokaklarımız  çöplük değildir ,  sokaklarımızda çöp  ya da  pislik  bulamazsınız  ..
O yüzden evlerimize ayakkabılarımızla  rahatça  gireririz ...


**


Bu ,   bizim toplumumuzda pek te   hijyenik ve temiz olarak görülmeyen ve benimsenmeyen bir tarzdır ..
Bu  nedenle  bizde , sadece ev içinde giyilen ayakkabılar da vardır ..

Bunlara ev ayakkabısı derler .
Bu ayakkabılar , sokakta giyilen ayakkabılardan değildir..






" Bazı yerlerde ,misafirliğe gidildiğinde , genellikle de   daha çok bayanlar ,   dışarda sokakta   giydiği ayakkabıyı gittiği eve girerken çıkarır , çantasında ya da poşette içinde yanında getirdiği ev içi ayakkabısını giyer ..

Bazı evlerde misafire terlik verirler . Eğer çantanızda  ev  içi  ayakkabısı getirdi iseniz , gerek kalmaz ev sahibinin terlik vermesine ... Çıkarır torbadan tertemiz pırıl pırıl ayakkabınızı giyersiniz salonda ..
Ama maalesef bu işin bir riski vardır .. Bu usülü bilmeyen ve o kadını   ,  aklınca  yerin dibine sokmak  için elverişli bir  fırsat  yakaladığını sanan   birileri olabilir mesela o mekanda ..

Kazanı kaynatmaya   başlarlar  hemen , saldırı başlar ..

" Yuuuhhh ... Kadına bak ...  Evin içinde , sokakta giydiği pabuçla geziyor...

Hıııhhh ... evin içine   sokak ayakkabısı ile girmiş ,  pabuçlarını  çıkarmadan ... Bir de  kurumuna  bak  ..

Utanmaz terbiyesiz şımarık kadın, ne olacak ..."


Aslında , o ayakkabılar sokakta giyilen ayakkabılardan değildir , içeride giyilen ayakkabı ayrıdır , dışarda giyilen ayakkabı ayrıdır.. Ama  nereden bilsin  o doğuştan fesat zırcahil bunu. ..

Eve pabuçla girmek haaa !!  Ne sanıyor kendini bu terbiyesiz..
Söyleyin şuna evin içine pabuçla girmesin .. 



kadın , zaten kendisine saldırmak için en küçük bi fırsat gözetenlerin dilindedir artık..arkasından kadını  hazetmeyen hatta  mümkünse evini dağıtmak  isteyen bazı aile  büyükleri  de o fesatın  gazına gelip şiddetli şekilde bu terbiyesizi kınar ve saldırıya geçerler ... yakalamışlardır  en sonunda  onu ..  sokakta giydiği pabuçla eve girmiştir ya ..
Bu ne terbiyesiz , bu ne kafası havalarda karıdır .. kendini ne sanıyo bu ... ...derhal  haddi bildirilmeli  bunun ..




********************************************

(hayatta böyle trajikomik olaylarla her an karşılaşabilirsiniz .. Siz siz olun .. öyle misafirliğe filan giderken yanınıza ev ayakkabısı  filan değil   , bi çift terlik alın .. Yargısız infaza maruz kalırsınız sonra ne olur , ne olmaz ..)



Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

Bunlar , onların son sözleriydi


 
 

01. Postanede bana ait bir koli var mış . Onu almaya geldim...

02. O irmikleri neden aldın Seher? Helva mı yapacan?

03. Korkma hanım...! Bu saatte kapımızı kim çalacak?  Tanıdık biridir...


04. Hayatımda hiç bu kadar güzel bir yemek yememiştim...

05. Yalan söylüyorsam şuracıkta öliiyim...

06. Tahliye mi oluyorum imam efendi?

07. Gel abi ... Burası boyu geçmiyo...

08. Arabayı neden bu kadar yavaş kullanıyorsun ?    (Bir kız erkek arkadaşına  söylüyor)

09. Gelen şey köpek balığına ne kadar da benziyoo...

10. Hep birlikte gelmeye cesaret edemezler.

11. Gurup Projemizin teslimi yarındı  di mi...

12. Korkma ben attığımı vururum.

13. Abi, şeytan doldurur...

14. Karıcım, son günlerde biraz kilo aldın galiba?

15. Elektrikçiye ne gerek var canım ,  ben şimdi hallederim...

16. Atlasam bir şey olmaz di mi?..

17. Oğlum lan şu herife ayı deme  bak  ...!

18. Dur  .. basma o düğmeye ...!

19. Hanııım, bi kibrit yak da bakalım bu ne kokusuymuş.... !

20. Aya bak aya !!     Kamyon farı gibi...

21. Yaklaşırsanız atlarım...

22. Baba... Ben hamileyim.

23. Komutanım burayı beklemek çok saçma ama

24. Evladım beni karşıdan karşıya geçirir misin?

25. Bakın çocuklar ...  Bu deney seti  , kapağı açıldığında güvenlik önlemi olaraktan
elektriği keser.

26. Çavuş...  bu fitilin uzunluğu ne kadardı?

27. Bence burada mayın yok

28. Abiii, formating drive C ne demek?

29. Gel bak Pentagon'u hack ettim!

30. Yok merak etme, formatlamam hard diskini, biliyom ben bu işi...

31. Bak, işlemciyi çıkar, kabloyu 220 Volt yazıyo ya, heh, oraya tak!

32. Arkanda ayı var!

33. Sevgilim, abin bizi böyle görse ne yapardı?

34. Kanın yerde kalmayacak!

35. Merak etme bizi vuramaz, menzilin dışındayız...

36. Yok oğlum .... !    Elektrik  gelmiyo şu anda...

37. Kadranda 260 kmh yazıyo ama ben bunu geçerim hoca...

38. Bungee jumping çok zevkli bi olaymış  ya...!

39. Boeing 747'lerin kaza olasılığı binde birmiş, iyi uçağa bindik ha...

40. Tüplerimiz sigortalıdır hanımefendi, bakın deniyorum...

41. Korkma, bu tünelden yıllardır tren geçmiyor...

42. Sayin Milas halkı, huzurlarınızda ilk doğalgaz ocağını yakıyorum...

43. Abi çevremizde fazla polis yok, teslim olmayalım, kaçalim abi...

44. Anne, az önce üzerinde kızılay olan dolaptan bonibon alıp yedim...

45. Bu "çuf çuf" sesi de nereden geliyor?

46. Sarı kabloyu kesicem di mi?

47. Benj sarhojz   feyğlan  değilim   lannnn  !      (direksiyon başında)

48. Bak şimdi telefonu elektrik prizina nasıl bağlıcam!

49. Abi, namludan bakınca dolu olduğu anlaşılıyor mu?

50. Tutmayın lan beni, bittin oğlum sen!!!

51. Su şişesinin üstünde neden "Siyanür" yazıyor?

52. Seni düelloya davet ediyorum.

53. Allaah! Adam çarpılıyo len, yardım edin!

54. Avizeler neden sallanıyor yaw?!?

55. Tadı biraz garip geliyo, son kullanma tarihine bi baksana.

56. Aaaa, kara kediye bak ne şirin...       (merdivenin altından geçerken)
 
 57. Yaw bu kapuskanın neyi var böyle.

58. Karokoldan bu kadar korkmayın yaw... Muhtemelen bi imza için
çağırıyorlardır...

59. Ne diyoooon lan sen siiiiibop...

60. Komando ormanda ne bulsa yemeli...Komando Ormanda ne bulsa
yemeli...Komando ormanda ne bulsa yemeli...

61. Yaw bunların hangisi benim romatizma ilacım?

62. Yaw bu kadar korkma Neriman.Sen hiç teleferik kazası duydun mu?

63. Kıpırdamazsan saldırmaz...Hiç kıpırdama...

64. Niye öyle bakıyorsun Muammer?

65. Lan oğlum rus ruleti öylemi oynanır dur da göstereyim...

66. Bak Sadıkçığım seninle ilgili bir dedikodu duydum ama önce sana sorayım
dedim. Sahi senin Kontrgerilla ile ilişkin var mı?

67. Artık demokrasiye geçtik oğlum. Darbe marbe olmaz.

68. Müjdemi isterim Turhan abi. Bir kızın daha oldu...

69. Yalan söylüyorsam şuracıkta öliim...

70. Yaw şuna bak, ne kadar gerçekçi bir oyun....

71. Abi bu yeni aldığım modem için paratoner taktık, bişey olmaz.

72. Help help borgkkkkkggggggz   help help  !!!     (hehe turiz karı bize el sallıyo)

73. Patron yaaa; bu maaş yetmiyo yaaa; zam yapsana?

74. Senin için ölebilirim...

75. Hoha agam soninda devlet babo köyümüza el attı... Bah uçahlarla hediye
atıyolar...

76. Bak oğlum    ..   hani akşamları HARLEM`de dolaşılmazdı? Mis gibi dolaşıyom
işte...

77.  Shhhht... Sessiz olun...!  Şoför uyuyo...

78. Yaw karıcım koskoca TİTANİK bu ...    hiç batar mı....!
 

79. Vaqqus abi senin için öle böle diyolar... Doğru mu?

80. Abiii, FORMAT /U ne demek?

81. Yok merak etme, formatlamam hard diskini, biliyom ben bu işi...

82. Ufacık çocukta bıçak ne gezer? Ben sataşçam walla...

83. Bu kutunun içinden TIK TIK sesler geliyor yaw...

84. Bak ellerimi bırakıp bisiklet sürebiliyorum...

85. Ne tatlı, ısırır mı?

86. Sen belediye otobüsü deyip geçme baya hızlı gidiyor bunlar...

87. Eşhedüennailaheillallah...

88. Bu külüstür 200 yaparmı..?

89. Arkamda duracağına gel de uçurumun manzarasını seyret..

90. Durumum çok mu kötü doktor bey...

91. Çocuğum oynama şu arabanın el fireni ile..

92. Uçak sanki çatımıza düşecek...

93. Hani kontrol kalemi bozuk degildi..

94. Doktorun her dedigini yaparsak açlıktan ölürüz  ...   ye dostum ye..

95. Hii.!!     Kocacığım .... Sen Ankarada degil miydin.?

96. Bu telde elektirk var mı.?

97. Bu ilk deneyişim...

98. Ulan biz bugüne kadar kaç bomba imha ettik kes lan mavi teli...

99. Arkadaş....Biz denizde büyüdük ... gölde boğulmayız.

100. Şöfer bey birşey soracaktım..

101. Burası ne kadar karanlık önümü göremiyorum

102. Ben kırmızı ışıkta durmam..

103. Pilot şu anda kalp krizi geçirse..

105. Sevgilim saçmalama mağarada ayının ne işi var..

106. Dönme dolap niye durdu..

107. Şu cevizi de koparıyım da   inecem..

108. Bu akşam çok yedim galiba..

109. Ne uysal at bu..

110. Çatıya çıkıp anteni düzeltiyim..

- Bak simdi nasil solliycaz...

- Gel abi burasi boyu geçmiyo.

- Aya bak aya, kamyon fari gibi !!!

- Ben denedim korkmayin.

- Bak Kadri abi, suyun derinligi önemli diil, asıl iş atlamasını bilmek...

- Yav Hayrettin abi, burasi Galatasaray tribünü diil galiba...

- Vakkas abi. senin için öyle böyle diyorlar, dogru mu?

- Hihoha... Bak gelen sey köpekbaligina ne kadar da benziyor.

- Rasim abi, kafesin kapısı kapalı , değil mi?

- Nalan, bi kibrit yak da bak bakalım ne kokusuymus...

- Baba... Ben hamileyim.

- Yapma Satılmış abi, seytan doldurur.

- Rasim abi şu omzumu bi kütürdetsene  ..

- Sözünü geri alman için sana beş dakka veriyorum.

- Bu külüstür essahtan 200 yapiyor mu?

- Ben bunu bilir bunu söylerim Refik. Tren yolculuğu en güvenilir yolculuktur.

- Arkamda duracağina gel de uçurumun manzarasına bak kocacığım...

- Semra'cığım  bak  ..!  Arabanin ibresi 200'u gösteriyor.

- Valla bak sarhoş bile olmadim bacanak. Gel bir büyük daha devirelim sonra yola çıkarız.

- Korkacak bir şey yok sevgilim. Bir imza için karakola çağırıyorlar... Hepsi bu...
 

- Bak bu sana son traş olusum Refik abi. Peşin peşin söylüyorum bu sefer de oramı buramı kesersen bundan sonra başka berbere traş olurum haberin olsun.

- Ben öldükten sonra tablolarım çok para edecek Ayşegül..

- Boğaza gelip temiz hava almayı iyi akıl ettik... Çocuğum oynama şu arabanın el freniyle...
 

- Aaa evler ne kadar yakınlaştı  Perihan.!!     Sanki uçak çatılarin üstünden uçuyor. Aaaa...
 

- Operasyon başarıyla tamamlanmıştir.

- Elektrikçiye gerek yok. Ben şimdi hallederim...

- Öyle mutluyum ki. Gazetedeki yıldız falımda yüz yaşina kadar yaşayacağım yazıyor.

- Doktora neyin gerek yok. Beni üfürükçü Sabit hocaya götürün.

- Sssst çocuklar, simdi hepimiz birden sandalın öbür tarafina yüklenelim. Sandal batacak diye Selami'nin ödü kopuyor...

- Hani bu kontrol kalemi bozuktu? Bak ne güzel gösteriyor işte.

- Iddia etme Ebru'cugum. Fren sağdaki pedal bence

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

AÇ KAL , BUDALA KAL ....!

Steve JOBS ' un Stanford Üniversitesindeki  konuşmasını yayınlamıştık bir zamanlar ..
Steve JOBS , geçtiğimiz günlerde hayatını kaybetti . Değerini hiç bir  zaman kaybetmeyecek  olan o ünlü  konuşmasını yazılı ve  sözlü olarak yeniden sunuyoruz :

Stanford Üniversitesinin kuruluşu ile ilgili anlatılan bir hikaye vardı..Bir ara onu yazmıştım..
Bu defa , Steve JOBS'u dinliyoruz.. Gerçi bir çok yerde yayınlandı ama yine de , defalarca izlemeye değer.
Üniversitenin mezuniyet törenine konuşma yapması için davet edilen Jobs , burada yaptığı konuşmada ,derinlemesine ironik yaklaşımlarla yalnız öğrencilere değil , tümümüze hayat dersleri vermektedir.
Kendine ve kendi sezgilerine güvenmeyi öğreniyoruz Jobs'tan :


AÇ KAL , ÇILGIN KAL  ... !



Alesinin çok düşük maddi imkanlarını boşa tüketmemek için Üniversiteyi bırakan ve ardından , APPLE ve Machintosh isimlerini yaratan Steve JOBS kimdir peki ?
Pazarlama Trendleri'nden izleyelim:
Evlenmemiş annesi 1955 yılında Steve’i doğurup evlatlık vermiş. Onu evlatlık alan anne üniversiteyi, baba ise liseyi dahi bitirmemiş. 17 yaşında üniversiteye başlıyor ancak ailesinin karşıladığı okul parasına değmeyeceğini düşünüp 6 ay sonra bırakıyor okumayı. Yani o da ailesi gibi üniversite mezunu değil. Hayatındaki birçok başarısını ise işte bu kararına bağlıyor.

Kısa bir süre Atari’de çalıştıktan sonra 20 yaşındayken arkadaşı Steve Wozniak ile ailesinin garajında Apple‘ı kuruyorlar. İlk sermayesi de eski VW minibüs ve hesap makinasını satarak kazandığı paradan oluşuyor.
Apple I, Apple II, Apple III denemelerinden sonra 30 yaşına bastığında Macintosh da çıkıyor görücüye. Apple’ın başkanlık koltuğu için “Ömrünün sonuna kadar sadece şekerli su mu satmak istiyorsun yoksa dünyayı mı değiştirmek istiyorsun ?” diyerek Pepsi Cola’dan (CEO) ayarttığı John Scully ile daha sonradan anlaşamıyor, herkesin önünde kavga ediyor ve kendi kurduğu şirketinden kovuluyor. Yıl 1985.

Steve Jobs ise İyi ki kovmuşlar diyor. NeXT Computers ve daha sonra da Pixar Animation Studios‘u kuruyor. Daha sonra Apple’da işlerin kötü gitmesi üzerine 1996′da danışmanlık yapmaya başlıyor. 1997′de ise ne yapıp edip Apple’ın NeXT’i satın almasını sağlıyor ve yeniden başkan oluyor kurduğu şirketine. Yıllık 1 dolarlık maaşıyla Guiness Dünya Rekorları’nda en düşük maaşlı CEO ünvanına sahip. Apple’daki hisselerinden aldığı yıllık 30 milyon dolar ve Pixar’ın bugünlerde Disney’e satışından aldığı 7.4 milyar dolar ile de geçimini sağlıyor!


Kişisel bilgisayar sektörünün kurallarını yeniden yazan  iMac ve bugün dünyanın en ünlü markalarından biri iPod. Devamında iTunes, iCon, “i” ile başlayan herşey!


Mükemmellik, yenilik, yaratıcık ve kolay kullanıma yönelik tasarıma olan tutkusunun yanında astığı astık, kırıcı ve çok direkt olan iletişim ve yönetim tarzından dolayı ya çok sevilen, ya da nefret edilen bir dahi Steve Jobs.


Çok etkiliyeci bir konuşması var Stanford mezunlarına. Daha önce okuma şansınız olduysa önemli değil, bir kez daha okuyun. ( Teşekkürler Tunç Kılıç, Fikir Atölyesi)
Siyah cübbenin altında kot pantalon ve sandaletleriyle Steve Jobs. Stanford Üniversitesi mezuniyet töreni 12 Haziran 2005. Stanford Stadyumu; 4.662 mezun, 23.000 izleyici:

........................İşte ünlü konuşmanın metni :


“Bugün dünyanın en iyi üniversitelerinden birinin diploma töreninde sizlerle birlikte olmaktan onur duyuyorum.
 Ben üniversiteden hiç mezun olmadım. Doğruyu söylemek gerekirse, mezuniyete en yaklaştığım an da bu an!
Sizlere hayatımla ilgili üç hikaye anlatacağım. Hepsi bu. Büyütülecek birşey değil. Sadece üç hikaye.

İlki ,  noktaları birleştirmekle ilgili. İlk 6 aydan sonra Reed Üniversitesinde derslere girmeyi bıraktım, ancak gerçek anlamda okulu bırakana kadar bir 18 ay kadar daha okulda kaldım.
 Okulu neden bıraktım?
Olay ben doğmadan başlamıştı. Biyolojik annem genç, evlenmemiş bir üniversite mezunuydu ve beni evlatlık vermeye karar vermişti. Beni üniversite mezunu bir çiftin evlatlık almasını çok istiyordu, sonunda da bir avukat ve karısı tarafından alınmam için herşey hazırdı. Tek sorun, ben ortaya çıktıktan sonra, beni evlat edinecek çiftin esasında bir kız çocuğu istediklerini anlamış olmalarıydı. Bir gece yarısı, bekleme listesinde olan müstakbel aileme bir telefon geldi: “Elimizde beklenmedik bir erkek bebek var, onu istiyor musunuz?”. Onlar da “tabii ki” diye yanıtladılar. Biyolojik annem, annemin üniversiteyi, babamın ise liseyi bile bitirmemiş olduğunu öğrendiğinde evlatlık verme işlemini tamamlayacak son kağıtları imzalamayı reddetti. Ancak birkaç ay sonra, ailemin beni üniversiteye yollayacaklarına dair söz verdikten sonra ikna oldu.

Ve 17 sene sonra üniversiteye başladım ama saf bir şekilde neredeyse Stanford kadar pahalı bir okul seçtim, ve emekçi ailemin bütün birikimleri benim okul parama gidiyordu.
Altı ay sonra, buna değmeyeceğini farkettim.
Hayatımla ilgili ne yapmam gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu ve üniversitenin de bunu bulmam için bana nasıl fayda sağlayacağını çözememiştim.
Ve orada durmuş ailemin hayat boyu biriktirdiği parayı harcıyordum..

Sonuçta okulu bırakmaya ve herşeyin yoluna gireceğine inanmaya karar verdim.
O zaman çok korkutucu gelmişti ama geriye dönüp baktığımda hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biri olduğunu görüyorum.
Okulu bıraktığım an, zorunlu fakat gereksiz olan ve ilgimi çekmeyen tüm dersleri almama gerek kalmamıştı. Böylece sadece bana ilginç gözüken derslere girebilecektim.

Bu aslında hiç de romantik bir durum değildi. Yurt odam olmadığından arkadaşlarımın odalarında yerde yatıyor, kola şişelerinin 5 sentlik depozitolarıyla yemek alıyor, her pazar akşamı güzel bir yemek yemek için 7 mil uzaktaki Hare Krishna kilisesine gidiyordum. Çok güzeldi. Merakım ve sezgilerim sayesinde içine düştüğüm çoğu şey daha sonra benim için paha biçilmez deneyimlere dönüştü.

Bir örnek vereyim: O zamanlar Reed Üniversitesi muhtemelen ülkedeki en iyi kaligrafi dersini veriyordu. Kampüsteki her poster, çekmecelerdeki her etiket, çok güzel şekilde elle kaligre edilmişti. Okulu bırakmış olduğum ve zorunlu dersleri almak zorunda olmadığım için kaligrafi dersi alıp nasıl yapıldığını öğrenmeye karar verdim. Serif ve san serif yazı karakterleri, değişik harf kombinasyonları arasındaki boşluğu ayarlama ve harika bir tipografiyi harika yapanın ne olduğu hakkında çok şey öğrendim. Çok güzeldi; tarihsel ve sanatsal olarak o kadar inceydi ki bilim hiçbir şekilde bunu yakalayamazdı ve ben bunu muhteşem buldum. Bunların hayatımda pratik bir uygulama bulma olasılığı yoktu. Ama on sene sonra, ilk Macintosh’u tasarlarken, bir anda aklıma geliverdi. Bunların hepsini Mac’te kullandık. Mac güzel bir tipografiye sahip ilk bilgisayardı.
Eğer o derse hiç girmemiş olsaydım, Mac hiç çok yönlü yazı karakterlerine veya boşlukları doğru orantıda kullanan fontlara sahip olmayacaktı.
Windows da Mac’ten kopyaladığına göre, hiçbir kişisel bilgisayarın bunlara sahip olmayacağı muhtemeldir. Okulu bırakmamış olsaydım, o kaligrafi dersine girmemiş olacaktım, ve kişisel bilgisayarlar şu an sahip oldukları o harika tipografiye sahip olamayabileceklerdi.
 Tabii ki üniversitedeyken noktaları ileriye bakarak birleştirmek imkansızdı. Fakat on sene sonra geriye dönüp baktığımda herşey çok ama çok berraktı.
Tekrar söylüyorum, noktaları ileriye bakarak birleştiremezsiniz; onları sadece geriye baktığınızda birleştirebilirsiniz.
Noktaların gelecekte bir şekilde birleşeceğine inanmanız gerekiyor.
 Birşeye güvenmelisiniz - cesaretinize, kaderinize, hayata, karmaya, herhangi birşeye. Bu yaklaşım beni hiçbir zaman yolda bırakmadığı gibi hayatımı da bütünüyle değiştirdi.

İkinci hikayem sevgiyle ve kaybetmekle ilgili.


Hayatımın erken bir döneminde neyi sevdiğimi bulduğum için şanslıydım.

Woz (Steve Wozniak) ve ben Apple‘ı 20 yaşındayken ailemin garajında kurduk. Çok yoğun çalıştık, ve 10 sene sonra Apple garajdaki iki kişiden, 4000 çalışanı olan 2 milyar dolarlık bir şirkete dönüşmüştü. En nadide ürünümüz Macintosh’u piyasaya sürdüğümüzde ben 30 yaşına yeni basmıştım.
Ardından kovuldum.

Kendi kurduğunuz bir şirketten nasıl kovulabilirsiniz?
 Şöyle: Apple büyük bir şirket haline geldiği için biz de şirketi benimle birlikte yönetebilicek, yetenekli olduğuna inandığım birini işe aldık ve ilk sene işler iyi gitti. Fakat daha sonra, geleceğe yönelik görüşlerimiz farklılık göstermeye başladı ve bir noktada koptu. Bu noktada yönetim kurulumuz onun tarafında yer aldı. Sonuçta 30 yaşında dışarıda kalmıştım. Hem de herkesin gözü önünde. Hayatımın odak noktası olan şey bir anda yokolmuştu, bu büyük bir yıkımdı.
Birkaç ay ne yapacağımı bilemedim. Bir önceki girişimci nesli yüz üstü bırakmış, rütbe tam bana teslim edilirken onu elimden düşürmüş gibi hissetmiştim. Dave Packard ve Bob Noyce’dan bu başarısızlığım için özür diledim. Fazla göz önünde olan bir başarısızlık sembolü olmuştum ve vadiden kaçmayı bile düşündüm. Fakat içimde bir şeyler uyanmaya başladı, yaptığım işi hala sevdiğimi farkettim. Apple’da olanlar bunu en ufak şekilde değiştirememişti. Dışlanmıştım ama hala aşıktım. Ve yeniden başlamaya karar verdim.

O zaman farkına varmamıştım ama Apple’dan kovulmak başıma gelebilecek en iyi şey olmuştu.
Başarılı olmanın ağırlığı yeniden başlamanın hafifliğiyle yer değiştirmişti, hiçbir şey hakkında eskisi kadar emin değildim. Hayatımın en yaratıcı dönemine girmek üzere özgürleşmiştim.

Sonraki beş sene NeXT adında bir şirket kurdum, Pixar adında başka bir şirket, ve eşim olacak inanılmaz kadına aşık olmuştum. Pixar’da dünyanın ilk bilgisayar animasyon filmi Toy Story‘yi yarattık ve şu an dünyanın en başarılı animasyon stüdyosuyuz. İnanılmaz olaylar zincirinden sonra, Apple NeXT’i satın aldı, ben Apple’a döndüm ve Apple’ın yenilenmesinin kalbinde NeXT’te geliştirdiğimiz teknoloji yatıyor. Ve Laurence ile harika bir aile kurduk.

Apple’dan kovulmamış olsaydım bunların hiçbirinin olmayacağından son derece eminim. Tadı çok kötü bir ilaçtı, ama sanırım hastanın da buna ihtiyacı vardı.

Bazen hayat kafanıza bir tuğlayla vurur. Sakın inancınızı kaybetmeyin.

Devam etmeme sebep olan şeyin yaptığım işe olan aşkım olduğuna ikna olmuş durumdayım.

Neyi sevdiğinizi bulmanız gerek. Ve bu aşklarınız için geçerli olduğu gibi işiniz için de geçerlidir.
 İşiniz hayatınızın büyük bir kısmını kaplayacak ve gerçek anlamda tatmin olmanın tek yolu harika bir iş olduğuna inandığınız şeyi yapmanızdır.

Ve harika bir iş yapmanın tek yolu ise yaptığınızı sevmenizden geçer.
 Henüz bulamadıysanız, aramaya devam edin.
Durulmayın. Tüm gönül meseleleri gibi, onu bulduğunuz zaman anlayacaksınız. Ve her büyük ilişki gibi, seneler geçtikçe daha da güzelleşecek. Yani bulana kadar devam edin. Yılmayın.



Üçüncü hikayem ölüm hakkında.

On yedi yaşındayken, şöyle bir şey okumuştum:

Her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan , günün birinde haklı çıkarsın.”

Bu cümle beni çok etkilemişti ve o günden bu yana, yani 33 yıldır, her sabah aynaya bakıp, kendi kendime hep şunu sordum:
- “Eğer bugün hayatının son günü olsaydı, bugün (normalde) yapacağın şeyleri yapmak ister miydim?

  Uzun süre art arda, “Hayır,” yanıtını verdiğimde, bir şeyleri değiştirmem gerektiğini anladım.

İnsanın kısa süre içinde öleceğini bilmesi, yaşantısına damga vuracak kararlar vermesi açısından büyük önem taşır. Çünkü her şey, tüm dış beklentiler, gururlar, küçük düşme ya da başarısızlık korkuları - tüm bunlar ölüm karşısında değerlerini yitirir, yalnızca ölümdür önemli olan.

Kaybedecek bir şeyler olduğu (tuzak) düşünceyi yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır. Zaten çıplak ve savunmasızsın. Yüreğinin sesini dinlememen için hiçbir neden yok.

Bir yıl kadan önce bana kanser teşhisi kondu. Sabah 7:30 da girdiğim ultrasonda pankreastaki tümör bariz bir şekilde görünüyordu. Bense pankreasın ne olduğunu bile bilmiyordum. Doktorlar bu tip bir kanserin tedavisinin neredeyse imkansız olduğunu ve üç ila altı aydan fazla yaşamayı beklemememi söylediler. Bu, çocuklarınıza ilerideki 10 yıl içinde söyleyeceklerinizi   birkaç ay içinde söylemeye çalışmak demekti.
Bu, aileniz rahatı için gerekli herşeyin kısa zamanda yapılması demekti. Bu veda etmek demekti.
Bütün gün o teşhisle yaşadım. Akşama doğru biyopsi yapıldı, boğazımdan bir endoskop soktular, mide ve bağırsaklarımdan geçerek bir iğneyle pankreasımdaki tümörden birkaç hücre aldılar.
Ben narkozla uyutulmuştum, fakat eşimin söylediğine göre doktorlar alınan hücreleri mikroskobun altına koyduklarında sevinç çığlıkları attığını söyledi. Benim kanserim ameliyatla tedavi edilebilecek bir türdenmiş. Ameliyat oldum ve şimdi iyileştim.

Beni ölüme en çok yaklaştıran olay budur ve umarım uzun yıllar boyunca bir daha bu denli yaklaşmam. Bu deneyimi yaşamış biri olarak diyebilirim ki ölüm faydalı fakat sadece entelektüel bir kavramdır.
Hiç kimse ölmek istemez. Cennete gitmek isteyenler bile, oraya gitmek uğruna ölümü göze almak istemezler. Oysa ölüm hepimizin ortak sonu. Şimdiye dek hiç kimse ölümden kaçamamıştır. Bunun böyle de olması gerekir, çünkü ölüm hayatın en güzel icatlarından birisi. Hayat’ın değişim ajanı. Yenilere yer açmak için, eskilerden kurtulmanın tek çaresi. Şu an için yeni sizsiniz, ama günün birinde, üstelik pek yakında siz de eskiyecek ve aradan çıkarılacaksınız. Bu kadar acımasız olduğum için üzgünüm, ama gerçek bu.

Zamanınız kısıtlı, bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın.
Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın.
Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin.
 Ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun.
Kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediğinizi bilirler. Bunun dışındaki herşey ikinci planda.
Gençliğimde, bizim neslin kutsal dergilerinden biri sayılan, The Whole Earth Catalog adında inanılmaz bir yayın vardı. Menlo Park yakınlarında yaşayan Steward Brand adında biri tarafından şiirsel bir tarzla kaleme alınmıştı. Size anlattığım bu olay, 1960′lardan kalma, masa üstü bilgisayarlardan ve bilgisayar destekli yayınlardan önce, yani bu dergi daktilolar, makaslar ve polaroid kameraların yardımıyla yapılmıştı. Google ortaya çıkmadan 35 yıl önce, dergi formatında bir Google gibiydi: idealistti, anlaşılır bilgiler ve harika görüşlerle doluydu.
Stewart ve ekibi bunun birçok baskısını yayımladılar ve dergi miyadını doldurduğunda son bir baskı yaptılar. 1970′lerin ortalarıydı, o zamanlar sizin yaşlarınızdaydım. Son baskının arka kapağında, sabahın erken saatlerinde çekilmiş bir yol fotoğrafı vardı, hani her maceracının kendini otostop çekerken bulabileceği yollardan biri.
Fotoğrafın altında şu sözler yer alıyordu: Aç Kalın, Budala Kalın (Stay Hungry. Stay Foolish). Aramızdan ayrılırken bize verdikleri veda mesajları buydu. Aç Kalın, Budala Kalın.

Kendim için hep bunu diledim. Ve şimdi, sizin için de aynı dilekte bulunuyorum:
Aç Kalın, Budala Kalın.

Hepinize çok teşekkür ederim.”
Steve Jobs.

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

ÖDEMEZSEN KESİLİR ....


2009 , yazma yönünden üretken olmadığım bir yıl oldu...
2010 yılında yazmaya daha çok zamanım olacağını umarak , bir hafta sonu gülümsemesi paylaşıyorum yine ..


ÖDEMEZSEN KESİLİR....




Temel akşam eve gelmiş Fadime boynuna sarılarak karşılamış onu.


'Temel'um , harika bir haberim var.

Bir ay geciktim. Herhalde bir bebeğimiz olacak, Doktor bu sabah test yaptı. Sonucunu alana kadar lütfen kimseye söylemeyelim!'
demiş heyecanla.
Ertesi sabah Trabzon Elektrik idaresinden bir görevli son faturayı ödemedikleri için kapıyı çalmış:
'Siz Fadime misiniz? Biliyor musunuz bir aylık gecikmeniz var.'
'Bir aylık gecikmem olduğunu siz nereden biliyorsunuz?'

demiş Fadime hayretle.
'Bu dosyalarımızda açıkça görünüyor.'
'Ne? Dosyalarınızda mı?'
'Kesinlikle!'
'Beyefendi, bu konuyu bu gece eşimle görüşmem gerekiyor !' demiş fadime.
Fadime korkuyla akşam olanı biteni Temel'e anlatmış.

Temel ertesi sabah kızgın bir boğa gibi Trabzon Elektrik idaresine dalmış:
'Neler oluyor burada? Karim bir dosyadan bahsetti. Aylık gecikmesi ile ilgili!'

diye bağırmış Temel.
'Sakin olun. Ciddi birşey değil!'

demiş memur. 'Bu gecikme için bize borçlusunuz!'
'Size borçlu muyum? Ya ödemezsem?'
'O zaman sizinkini kesmek zorunda kalacağız!'
'Ama o zaman Fadime ne yapacak?'
'Bilmiyorum!' demiş memur. 'Hanımefendi artık mumla falan idare eder...

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

JEROME MURAT .. ( BİR PANDOMİM GÖSTERİSİ )

Jerome Murat'ın bu gösterisini bir kaç yıl önce bir yerlerde izlemiştim..
En son , Yahoo ' da Meksika'lı bir dostumun sayfasında izleyince hatırladım..
İzleyenler varsa da , izlemeyenler çoğunluktadır sanırım.

Özlediğimiz inceliklerden bu...
İçinde söz söylenmeyen şiir...


Şaşıracak ve hayran kalacaksınız bu nefis gösteriye...
Buyrun burdan izleyin :



Jerome murat
Uploaded by rockette

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

"eski sevgilime kapak olsun" diyen fulya



erkek arkadaşı mert, fulya2 yı en yakın kız arkadaşı beğüm İle aldatınca, fulya İntikamını böyle aldı!!!

( Gerçi bunun Gitti gidiyor " alışveriş sitesinin gizli reklam kampanyası olduğu çıktı ortaya ,ama komik yine de ,değil mi? )
 izlesene
Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

Bkz : Yıllarca boşuna tırsmak




Evlendin kızım Ayşe, farkında mısın? Alooo...

Yooo değilim.

Bence silkelen ve kendine gel.

O niye? Sen kimsin? O ne?
Ne olacak, evlilik işte.

Parmağında yüzükler kolunda bilezikler, oy oy Eminem.

Yıllarca yusuf yusuf kaçtın, tırsmalara, hadiseyi duyunca tutan mide bulantılarına doyamadın da ne oldu? Al işte, yıldırım gibi düştü sana evlilik.

Kocan var kocaaaan!

LOKUMMUŞ BE!


Karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik tutmazsa görürsün.

Git, üç çeşit yemek pişir. Akşama teyzengiller gelecek. O poponun az altındaki şortu da at artık. Çocuk mağazasından mı aldın zilli?

Biraz elini eteğini çek bakayım.
Sosyalleşme, bakla ayıkla.

Bana bak, kocadır bu koca. Evin direğidir, öyle her halta nane olma devri bitmiştir.
Deme canım. Ciddi misin?

İşte tüm bu şapşal fikirlerden boşu boşuna üç buçuk atmışım ben.

Yahu ne kıyak, ne gönül ferahlığı bir olaymış bu evlilik be.
32 yaşıma kadar kendimi çitleyeceğime, hatta çitileyeceğime evlenseymişim keşke.

Vallahi de billahi de yok öyle kurallar falan. Hepsi sana, size, nasıl bir ilişki istediğinize bağlıymış işte.
Lokummuş be!

Allah şu yersiz korkularımı davul etsin be!

Sorarsanız "Evlilik niye lokummuş, hele anlat bakalım Ayşekız" diye (Ba ba baaa kendine isim takmalar falan, üç gram aklım vardı, o da mı gitti?) anlatayım.

Bir kere şu ömür törpüsü "Benim aşk hayatım ne olacak?" sorunsalı sona eriyor. 'Aradı-aramadı', 'Yetişin kızlaaar, benimki geldi-gelmedi' saçmalıkları hayatından toz oluyor.

Sıkıysa aramasın, akşam eve gelmesin derrrmişimm. Neyyseee ve de niyeyse devam...

KESİN EVDE KALACAK...
Sonracığıma salak salak telefon başında tırnak yemeler, mavi boncukçu hıyarları beklemeler, gece gece elin bitlisinin yüzünden uyku kaçmaları, falcılarda turlamalar, "Ulan bu pis bana bir kelek yapacak ama ne?" endişesiyle duvara yakın yürümeler falan kalmıyor.
Üç kere olleyyy.

E hal böyleyken "Mutluluğu yakalayacağım anasını satayım, benim şu uyuz kadından ne eksiğim var?" çile bülbülüm çile hissiyatı da üzerinden gidiyor. Oooh!

Annenin, teyzelerin, evli kız arkadaşlarının sanki ölüm kalım meselesiymiş gibi "Bu kız kesin evde kalacak" endişesiyle seni süzmelerine de bye bye.

Evliyken gittiğin yerlerin bile tadı başka çıkıyor şekerim ('Şekerim' miii? Kendime bağlansam neler yazacağım da)...

Yani yediğini, içtiğini, gezdiğini, gördüğünü falan anlıyorsun.
Eskiden gerizekalı değildik elbet ama kız dünyası böyle işte...

Sen istesen de istemesen de kodluyorlar; koca buuul, koca buuul, doğuuur, kadın oool.
Eşini bulamayana huzur vermiyorlar.

SATTIN BİZİ AYŞE!

Sende de devamlı radarlarını açman gerekiyormuş hissi fır dönüyor.
Fonda bitmek bilmeyen bir eksiklik senfonisi eşliğinde tabii.
Ayyy neyse, ne diyordum ya da ne saçmalıyordum?

Hah!
Yahu hakikaten mismiş evlilik, mis.
Yaşa evlilik be! Şak şak şak şak ayakta alkışlarım ben seni be.
Bkz: Yazarınızın çığırından çıkması, abartmayı hiç sevmemesi...

Az sonra "Üç çocuk yapılacaaak, o kadar!" demeçler miyim acaba?
Biraz ayar, biraz kıvam be kuzum.

Ama ne yapayım, yıllarca evlilerden ve evlilik güzellemelerinden çok çekmişim. Şimdi rot-balans gitti tabii.
İşin gırgırı ve damarlarımdaki Pollyanna fazlasından beynimin sulanması bir yana, gönlüne göre sevgili bulana evlilik olayını şiddetle tavsiye ediyorum, şuracıktan.

Bu arada tüm kız arkadaşlarıma ant içmek durumundayım, yoksa ellerinde 'Sattın bizi Ayşe' pankartlarıyla Çin'e kadar koşacaklar. Şoka girdiler kuzularım.
Hazır ayaktayken onu da halledeyim de ortalık karışmasın.

**

Kız arkadaşlarıma ant!

Ey kız arkadaşlarım, canım kankalarım, yoldaşlarım, kanımı yerde bırakmayanlarım...
Evlendim diye size o tiksindiğimiz, gıcık ve çokbilmiş evli kadın havalarından atmayacağıma (zaten kafamı kırarsınız)...
Erkek arkadaşlarınızla yaşadıklarınızı "Şekerim bir kanepe gördüm böyle beyazdı, alsam mı?" saçmalıklarıyla bölmeyeceğime...
Bekar kız hayatınızı asla ve asla kınamayacağıma...

SİZİ SATMAYACAĞIM!
"Ay benceeaaa artık evlensenizeeeaa" işkencesini size çektirmeyeceğime (belki birazcık yapabilirim ama birazcık. Ya n'olur yaaa)...
Kendime yeni ve de evli çiftlerden arkadaş grupları kurup sizi satmayacağıma... "Akşama bezelye-pilav pişirdim.
Şimdi önce ben havuçları küp küp kesiyoruum, sonra..." kıvamında bugüne kadar Ayşe mönüsünde bulunmayan altın günü muhabbetlerine dalmayacağıma...

BAĞLANTIDA KALACAĞIM
Kız gecelerine, kız yemeklerine, kız toplantılarına son vermeyeceğime...
Pilates sertifikası almaya kalkmayacağıma...
Her ne olursa olsun 7/24 bağlantıda kalacağıma...
Sizin her zaman eski Ayşe'niz olacağıma ant içerim!!!!
Yalnız şu bekar kız dünyasını ve gecelere gecelere akmaları biraz kesseniz fena olmayacak hani.
Şaka şaka!


                                               resimler : SABAH/Yaşam 

Ayşe ÖZYILMAZEL

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

bazıları sarışın sever


İlk yemeğe çıkışımızda cep telefonu çaldı.
Elini çantasına attı. Kurcaladı, kurcaladı.
Telefon uzun uzun çalmaya devam ediyordu.
Bir türlü bulamadı.
Sonra o güzel cümle döküldü dudaklarından:
-'Evde mi bıraktım acaba?'
İşte o an aradığım kız bu dedim.


--------- --------- --------- --------- --------- ---------
Pişmanlık

Bilinçli tüketim, bilinçli üretimle olur

18.000 YTL kredi kartı borcum olduğunu öğrenen babamın ilk tepkisi;

- 'Keşke korunsaydım'
------------ --------- --------- --------- ------------ ---------

Altıncı his

-"6. His filmini izledin mi ? " dedim.
-Hayır ama çok övdüler dedi.
Bende filmin CD'si var, istersen vereyim izle, ben de
çok beğendim dedim.
-Şimdi izlersem bir şey anlamam, ilk 5 tanesini izlemem lazım önce
dedi.

Sustum.Gülmedim bile.
Artık görüşmüyoruz.
------------ --------- --------- --------- --------- --------- ---------

Öncelik

Evlenmeyi düşündüğü erkek arkadaşının
- 'benden önce biriyle oldun mu?' sorusuna,
- 'buraya gelmeden önce mi?' cevabını vererek evlilik umutlarını magmalara atan hatunun gerçek sarışın olduğunu söylememe bilmem gerek kaldı mı?
------------ --------- --------- --------- --------- --------- ---------


Suyu ısıt

Geçenlerde köyde komşunun evinin önünden geçiyordum.
Yaşlı amca yaşlı hanımına şöyle dedi:
-'Hanım suyu ısıt ; olursa olur , olmazsa çay demleriz.'
Hala gülmekteyim.
------------ --------- --------- --------- --------- ---------
Maalesef Kaybettik

Aniden fenalaşan annelerini apar topar hastanenin acil servisine taşıyan, ancak yarım saat sonra doktorun
- 'maalesef annenizi kaybettik' demesiyle
-'ulan nasıl kaybedersiniz koca kadını daha demin buradaydı!'
deyip doktoru bir güzel döven komşularım var duyurulur...
------------ --------- --------- --------- --------- --------- ---------
Ramazan geldi

Her zaman canım, aşkım diyen kocacığım Ramazan geleli beri,orucu bozulmasın diye bana 'kanka' diyor ya..
------------ --------- --------- --------- --------- --------- --------- ---------
Danger

Önümüzde ilerleyen tankerin üzerindeki 'DANGER' yazısını görüp de
- 'Allah'ın akıllısı, tanker yazacağına danger yazmış' diyen ve arkasından
kahkahalarla gülen teyzemi nerelere göndersem acaba?
------------ --------- --------- --------- --------- ---------


Kıbleye çevirin

Bu zamana kadar hiçbir şeyi alkışlatamamıştım kısmet bu güne imiş.
Lütfen o büyük alkışlarınız pilota-
-'Uçağı kıbleye çevirin, namaz kılacağım'
diyen gurbetçi vatandaşımıza gelsin.

Haberi gördüğümde ben öyle yaptım da.
------------ --------- --------- --------- --------- --------- ---------


Efendi Çocuklar

Lütfen bir alkış da benim anneme
zira kendisi geçen gün televizyonda zap yaparken, Aydın ve Fatih Ürek'i görünce,
-'Ben bunları çok severim, mankenlerle falan dedikoduları çıkmıyor,terbiyeli çocuklar'
dedi.
------------ --------- --------- --------- --------- --------- ---------

Bizim oradaki Carrefour´un ilk açıldığı zamanlar.
Mağazada anlık indirim duyurularını anons eden kişi şöyle dedi:
-'Pantolonları indirdik, orta reyonda sizleri bekliyoruz.'
------------ --------- --------- --------- --------- -------- ------------
Lise yıllarında Milli Güvenlik dersinde hocamız olan subay, sınıfın
güzel kızlarından birini kaldırmış ve ondan subay rütbelerini
küçükten büyüğe doğru saymasını istemişti.
Sıralamayı aynen yazıyorum:
-'Teğmen, üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbaşı ve albaşı '
------------ --------- --------- -------- --------- --------- --------- ---------
Geçenlerde gittiğim düğünde takılan paraları anons eden şahıs aynen şöyle dedi:
-'Gelin hanım köşede, isteyen takabilir.'
------------ --------- --- ------------ --------- --------- --------- ---------
Arkadaşımın sevgilisi komiser. Geçenlerde ikisi arabada sohbet ederlerken;
- 'Bilmem kaç merkez, yolda üç tane or..pu var Tamam'
diye bir telsiz anonsu gelmiş.
Erkek arkadaşı çok utanmış ve hemen telsize sarılıp telsizin diğer
ucundaki memura;
- 'Bu ne biçim anons, malum kadın deyin biz anlarız' diye fırça atmış.
On dakika sonra gelen telsiz anonsu ikisini de kahkaha krizine sokmuş.
- 'Komiserim malum kadınlar or..pu degilmiş Tamam'
------------ --------- --------- --------- --------- --------- ---------


Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

MAHKEMELERDEN İLLLLLLLLGİNÇ DURUŞMA DİYALOGLARI


HAKİM:

-Müvekkiliniz neden boşanmak istiyor avukat hanım?

-Karşı taraf ile aralarında düşünce farklılıklarından kaynaklanan şiddetli geçimsizlik bulunuyor sayın hakim


Hakim:

-Tabii.... biri aristo diğeri descartes çünkü.


*yil 2005.

İstanbul 4. ağır ceza mahkemesinde sahte rakı imal etmek suçundan açılan davada sanıklarin sorgusu yapılıyor.


Sanık :

-.....lokantalardan filan topladığımız şişelere yaptığımız rakıları doldurduk.

Mahkeme başkanı

- Alınan parmak izi örneklerinde hem sizin hem de sabıkalı başka kişilerin parmak izi var.


Sanık :

-doğrudur.

Mahkeme başkanı:

-bu ne pislik,bari şişeleri yıkayıp ta doldursaydınız !






. *dava: uyuşturucu kaçakçılığı


sanık: takriben 65 yaşında bir amca

yer : ağır ceza mahkemesi

olay : amcanın ahırı ağzına kadar marihuana dolu olarak bulunmuştur.


Hakim - amca anlat bakalım ne oldu ?.

Sanık - içiciyim ben reisim.

Hakim - nasıl yani ?. bir ahır dolusu esrarı mı içecektin ?.

Sanık - yazları yetiştirir ve biriktiririm. kışları da içerim hakim bey. hakim - (kahkahalar) kapatırım seni ahıra, kapına da iki jandarma koyarım, yaza kadar o otu bitiremezsen sonra görüşürüz.


* dava : tarihi eser kaçakçılığı yer : ağır ceza mahkemesi olay : arabanın bagajında roma dönemi büstler yakalanmıştır.


- anlat bakalım osman ?.

- tarlamı sürerken bu kafaları buldum hakim bey, tam müzeye teslim etmek üzere yola çıkmıştım ki tutuklandım. masumum hakim bey, tahliyemi isterim .

- osmannnn. osmannnnnnn. hatay'da bulduğun kafaları neden istanbul'daki müzeye teslim etmeye çalışıyorsun


* yer : beykoz adliyesi yeni tck'nin 233/2. maddesi uyarınca hamile sevgiliyi terk edene hapis cezası verilebilecek olması nedeni ile şikayette bulunmak için savcıya giden avukat meslekdaşımıza;

- nedir bu avukat hanım?.

- sevgilisinin hamile olduğunu bildiği halde terkeden şüpheli hakkında suç duyurusunda bulunacaktım.

- allah allah. (katibe seslenir)yeni tck'yı getirin. evet burada varmış madde. ilk defa karşıma çıkıyor.

- ya yeni bir madde.

- bu çocuk evlilik dışı mı şimdi?.

- evet.

- burası istanbul.


*1940'lardan aktarılan bir anı:

yaşlıca bir rum kadıncağız sanık kürsüsünde durmaktadır. duruşma uzadıkça uzar. kadıncağız şişmanlığın ve yaşı nedeniyle, mahalle karısı misali, tanık kürsüsüne yaslanıp belini bırarak ağırlığını bir tarafa vererek durur.

hakim:

"hanım düzgün dur!" (sertliğiyle bilinen bir hakimdir)

beş dakika sonra kadıncağız dikilmekten yine yorulur, bu sefer ağırlığı öbür tarafa vererek bükük durur.

hakim:

"hanım düzgün dur!"

kadıncağız tekrar toparlanır.

bu olay birkaç kere tekrarlar.

en sonunda hakim yine:

"hanım düzgün dur!" dediğince kadıncağız lafı patlatır

: - a yeter bea! mahkeme mi yapiyoruz, fotogıraf mi çektiriyoruz?


* 2005 yılının kadıköy adliyesinde yaşanmıştır. becerikli bir katip, mübaşir hakim ekibine sahip mahkeme kadrosu, benim de birinde bulunduğum boşanma davalarını seri olarak karara bağlamaktadır. ancak bu arada listeye uyulmamakta hazır beklemekte olan kim varsa onlara öncelik de verilmektedir. arka arkaya davalar karara bağlandıktan sonra mübaşire "bizim duruşma vardı" diye danışan kimse kalmaz. mübaşir de hesabı hafiften şaşırdığı için koridora çıkıp bağırır:

"bilmemkaçıncı bilmemne mahkemesinde davası olan!"

... kimsecikler üzerine alınmaz. mübaşir açık olan kapıdan içeri bakar. teşkilat tam kadro hazır müşteri beklemektedir.

döner tekrar koridora bağırır:

- haydi! yok mu boşanmak isteyen?


* bir avukat amerikan filmlerine özendiği için midir, öztürkçeci olduğu için midir bilinmez bir duruşma boyunca hakime

"yargıcım" deyip durur.

hani "sayın yargıç" değil de "yargıcım" diyor ki biraz daha türk ananelerine uysun, hakim bu hitabeti garipsemesin.

bir, iki , üç beş derken hakim en sonunda:

"ayıp oluyor ama avukat bey!" der.

avukat şaşırmıştır.

"ne oldu ki?" diye sorar.

hakim: - yaşça büyük olabilirsiniz ama biz de hakimiz bir yerde! deminden beri YAVRUCUM deyip duruyorsunuz. yeter ama!

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

Nihat Doğan: Ülkeme iyi bakın ....



Acun'un 'Survivor' adasında yarışacak ünlü isimler, İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan yarışmanın yapılacağı Dominik Cumhuriyeti'ne bağlı adaya uçtu
Haftalar boyunca Dominik Cumhuriyeti’ndeki bir adada yaşayacak olan Nihat Doğan, Pascal Nouma, Özge Ulusoy, Zeynep Tunuslu, Ebru Destan ve Asena, İstanbul Atatürk Havalimanı’nda kendilerini uğurlamaya gelen yakınlarıyla vedalaştı.
Yarışmacılar, uçağa binmeden önce basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

'ALLAH’IM NİHAT’I SAĞ SALİM GÖNDER'

“Survivor Ünlüler-Gönüllüler”in en çok dikkat çeken isimlerinden Nihat Doğan, yarışmanın reyting rekorları kıracağını söyledi: “

-Acun Ilıcalı’nın dürüst bir insan olmasından dolayı bu yarışmaya katılmayı kabul ettim. Bir kere çok enteresan bir hava yakaladık. Programın tanıtımı dönmedi. Buna rağmen tüm Türkiye programdan haberdar. Herkes bu programı bekliyor. Sevenlerimizden öylesine mail’ler, öylesine telefonlar alıyoruz ki... Günler öncesinden bize dua edenler var, ‘Aman Allah’ım Nihat’ı sağ salim bize geri gönder. Nihat’ımız orada başarılı olsun’ diye. Reytingi bol, malzemesi bol bir program Türkiye’ye bekliyor. Ülke insanı sıkıntılı bir sürece giriyor seçimden dolayı. Umarız o gerginliğin sıkıntısını bizimle atarlar.”

Doğan, yaklaşan genel seçimlerle ilgili sevenlerine çağrıda bulunmayı da ihmal etmedi: “Elinizi, ayağınızı öpeyim. Yalvarıyorum, seçim süreci içinde herhangi bir provokasyona mahal vermeyin. Bu ülke provokasyonlardan çok çekti. Acılar yaşayan ülkemi rabbime ve size emanet ediyorum.”

'ÜLKEMİN SON TOSTU'

Saçlarını kestirdiği dikkat çeken Nihat Doğan, havalimanında tost alırken
-“Son kez ülkemin tostunu yiyorum” dedi ve ekledi:
- “Biz bu savaşlara antrenmanlıyız. Gözümde korku yok. Ülkemi, milletimi ırk, din, dil ayırmadan çok seviyorum. Ülkemden hiç bu kadar ayrı kalmadım, ülkemi ve insanımı çok özleyeceğim.”

Nihat Doğan Geyikleri Kırıp Geçiriyor! .............

Acun'un merakla beklenen 'Survivor' yarışmasıyla birlikte, Nihat Doğan'ın 'doğayla imtihanı' da başladı..
Show TV'de Acun Ilıcalı'nın sunumuyla yayınlanan "Survivor Ünlüler-Gönüllüler" yarışması başladı. Yarışma, ilginç açıklamalarıyla ve siyaset hevesiyle gündemden düşmeyen Nihat Doğan'ın yarışmacı olması sebebiyle merakla bekleniyordu.
Nihat Doğan, "Survivor bizim namusumuz, biz halka karşı sorumluyuz" sözleriyle işi ciddiye aldığını gösterdi! Nihat Doğan'ın performansı beklentileri boşa çıkarmadı.

Yaptığı her hareket, söylediği her söz sosyal medyada karşılığını buldu.
Öyle ki, programın daha başında Nihat Doğan, Twitter'da en çok adı geçenler arasına girdi, hakkında yazılan "tweet"lerin hızına yetişilmiyor. İşte Twitter'daki Nihat Doğan geyiklerinden bazıları:

- bütün programlarını iptal edip türk halkı için programa katılıyor büyük fedakarlık.
-adada kalsa dominihat cumhuriyetini kursa. burdan ibretle seyreylesek kendisini.
- Nihat Doğan'ın Pascal Nouma'ya Hacı abi demesi ahahahaha!
- Nihat Doğan o helikopterin pervanesine takılsın iice bi dönsün bi kendine gelsin artık.
- Survivor adasında 10. dakikasını geçiren Nihat Doğan: "Deniz olacağını zaten bekliyorduk."
- tamam hadi bitti oyun,nihat doğan'ı bıraktınız adaya,kurtulup dönebilirsiniz artık..
- Nihat Doğan adaya indikten sonraki ilk fantastik açıklamasını yaptı: "Denizi zaten bekliyorduk."
- baltalı ilah!! nihat doğan! - nihat doğan helikopterden atladıktan sonra adaya doğru değil, okyanusa doğru yüzmüş doğrumu
ELMAHABER ............ .............



* “Survivor var” dediler geldik.

* Selam, ben Nihat Doğan. “Survivor”a katıldım, sanırım olay adada geçiyor.

* Nihat Doğan aradı, “Yanımda yerli, kırpık kırpık yünü olan koyunumu da götürüyorum” dedi.

“Oradaki iguanalar da başka bakıyor” dedim, kapattık.

* Normal doğan, sezaryen doğan, bir de Nihat Doğan, “Survivor”a katılıyormuş.

Reyting rekoru kırılır diyorum. Nouma da var, kesin döver.



* “Survivor”a Nihat Doğan gidiyormuş, onu adada bırakıp dönseler daha iyi olur.

* Nihat Doğan’ın “Survivor” boyunca yaşayacağı ada “Buna dayanamam” diyerek kendini sulara gömdü. ................ .......

'Avatar filmini 9 defa izledim' diyerek gençlerin alay konusu olan Nihat Doğan'la ilgili internette dolaşan geyikler türkücüyü kızdıracak.


Takvim'in haberine göre, geçtiğimiz aylarda "Avatar'ı 9 kere izledim" diyerek alay konusu olan Nihat Doğan'ın New York'ta Beş Minare filmiyle ilgili, "Anladığım kadarıyla New York'ta geçiyor" dediği yazıldı.
Bu sözlerini bir grubun uydurduğunu söyleyen Doğan, "Benim koyunumun zekası o ahmaklardan fazla" dedi.
Bunun üzerine Doğan'a 'Nihatar' lakabı takıldı ve türkücüyle dalga geçen bir sayfa oluşturuldu.

NiHAT DOĞAN'DAN ÖZLÜ SÖZLER

Saygıda sıfır hatayla oynarım.
Önüme trilyarlar serseydiniz. Siz sahte okeyler size cok teşekkür ediyorum.

İbrahim tatlıses televizyon kolpacısı. Yiyorsa "face to face" halleder.

Sevdiceğim olacak avrat böyle taşı sıkmalı, suyuna ekmek banmalı.

Ben helalimin yoluna gül serdirtmem.

Nihat Doğan sakal gibidir, kestikçe uzar.

Benim koyunum Avrupa'dakinden farklı bakıyor.

İNTERNETTEKi DOĞAN GEYiKLERİ

Geçen gün İngiltere'ye gittim. Adamlar aşmış arkadaş, elin çöpçüsü bile İngilizce konuşuyor.

İyi ki yabancı biri olarak doğmamışım. Çünkü yabancı dil bilmiyorum.

Annemler yedi kardeştir. Tesadüfe bak dayımlar da yedi kardeş!

Geçen gün havada bir kuş gördüm, gözlerime inanamadım. Uçuyordu.

Beni çok iyi bilen çok iyi biliyor.

İnanır mısınız; annemle babam aynı gün evlenmiş.

Avatar'ı 9 Kere izledim sanırım olay uzayda geçiyor...

Maçta hakem sarı kart gösterdi. Anladığım kadarıyla kart sarıydı.

Yaşamak için nefes almak zorundayız. Anladığım kadarıyla, nefes almazsak ölürüz.

Kurtlar Vadisi'ni 4 yıldır izliyorum, arkadaş inanır mısın; 1 tane bile kurt göremedim.

Asansörde 4 kişilik yazıyordu; ben de binmek için 3 kişi daha bekledim.

Doktora gidip "aaa deyin" dedim, beni psikolojik danışma bölümüne gönderdi, anladığım kadarıyla o bana "aaa deyin" diyecekti.

PRESSTÜRK

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

Yetenek Sizsiniz 'de bir yetenek : AREF .. İzleyenler , olmaz böyle şey diyor

" Yetenek Sizsiniz Türkiye " Programında Aref'in sergilediği numaraları çok tartışıldı. Bunlarda hile olduğu yönünde bir çok yorumlar yapıldı .
Bu zaten bir ilizyon gösterisi . Mutlaka hilesi var .
Önemli olan bizi o anda peşine takıp götürmesi ve şaşırtması değil mi ?
İzleyin bakalım , beğenecek misiniz ..?

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

TOM SAWYER VE İNSAN RUHUNU YAKALAMAK




Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev alır....

Emekliliğinin ilk bir kaç haftasını huzur içinde geçirir ama sonra ders yılı başlar.
Okulların açıldığı ilk gün, dersten çıkan öğrenciler yollarının üzerindeki her çöp bidonunu bağırıp, çağırarak tekmelerler.
Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam bir önlem almaya karar verir.

Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken, kapısının önüne çıkar, onları durdurur ve:
- "Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün 1 dolar vereceğim" der.
Bu teklif çocukların çok hoşuna gider ve gürültüyü sürdürürler. Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve onlara şöyle der:
- "Çocuklar enflasyon beni de etkilemeye başladı bundan böyle size sadece 50 sent verebilirim."

-Çocuklar pek hoşlanmazlar ama yine devam ederler gürültüye. Aradan bir kaç gün daha geçer ve yaşlı adam yine karşılar onları:

- "Bakın" der:
- "Henüz maaşımı alamadım, bu yüzden size günde ancak 25 sent verebilirim, tamam mı?"

- "İmkansız bayım..." der içlerinden biri,
- "Günde 25 sent için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Biz işi bırakıyoruz."

*****************

Gerginlik ve stresini işe yaramadığı bir çok yerde bu yöntem denenebilir değil mi ?

İhtiyar ,çocuklara gürültü yapmayın diye uyarıda bulunsa belki istediği sonucu alamayacaktı.

Bir insanı belli bir konuda yönlendirmenin , çeşitli yollarından birini vurguluyor burada ihtiyar.

Karşınızdakini incitmeden İnsan ruhunu tanımanızı ve onu yönetmenizi sağlayacak pek çok yol var demek ki ..

Çocukluğunuzda mutlaka Tom Sawyer'i okumuşsunuzdur.Tom‘un cezadan kurtulmak için herkesi şaşkına çevirecek zeka oyunlarını ve sonunda bunlardan nasıl kurtulduğunu anlatır ..
Tom Sawyer'in tahta duvarı boyamasını isteyen teyzesinin isteğini haylaz çocuklara hem de büyük bir zevk alarak nasıl yaptırdığını bilirsiniz

İnsanın bir işi severek yapmasının nasıl sağlanacağı yönünde yöneticilere de yol gösterebilir belki..

TAHTA DUVARI KİM BOYAYACAK ?

Yaz, bütün sıcaklığı ve güzelliğiyle yöreyi sarmıştı.
Cumartesi sabahı pırıl pırıldı gökyüzü.İnsanın yaşamına mutluluk katıyor, kalplerden gelen ezgiler dudaklardan coşkuyla dökülüyordu.
Çiçeklerden havaya tatlı kokular yayılıyordu.

Herkes mutluydu, sevinçliydi bir kişi dışında. O mutsuz olan çocuk da Tom Sawyer'di.
Tom bir elinde kireç dolu kova, bir elinde fırça, tahtaperdenin önüne geldi. Tahtaperdeye bezgin bezgin baktı: En az otuz metre uzunlukta, üç metre yükseklikte kocaman birşeydi. Yaşam Tom için zordu, çok zor...İçinden böyle düşünüyordu.

Söylenerek fırçayı kirece daldırdı. Üst bölüme,şöyle bir sürdü.İkinci sürüşten sonra iş, gözünde daha da büyüdü. Bir kütüğün üzerine gelip oturdu. O anda, elinde su kovasıyla Jim'i gördü.Şimdiye dek pompa ile kuyudan su çekip taşımak Tom'un gözünde büyük bir işti.Şimdiyse Tom, bu işe dünden razıydı. Üstelik neden,
su getirmek de olsa, işin içinde kasabaya gitmek vardı. Hem, tulumba başında kız
erkek tüm çocuklarla
beraberken zaman daha kolay geçerdi. Tom söze başladı:

-Dinle Jim, eğer sen badanayı yaparsan ben de suyu taşırım, tamam mı?
Jim başını salladı, olmaz anlamında:
-Hayır Bay Tom, bunu yapamam. Hanımım beni kovar, dayaktan öldürür beni.

-O mu? O hiç kimseyi incitmez ki... Kafana bir fiske bile vurmaz. Vursa da hafifçe dokunur. Bağırır, çağırır!
Hem sana cam bir bilya vereceğim. Gıcır gıcır yeni... Parlak! Bembeyaz cam bilya
Jim, çok güzel.

-Beyaz cam bilya! Harika! Ama Bay Tom, hanımımdan çok korkuyorum...

Tom bilyayı cebinden çıkardı. Jim kovayı yere koydu, bilyayı aldı. Zavallı Jim arkasındaki Polly Teyzeye dikkat etmemişti. Kadın elinde ayakkabısını tutuyordu ve ayakkabıyı öyle bir indirdi ki, Jim kovayı kaptığı gibi su tulumbasının yolunu tuttu. Tom, tahtaperdeyi hızlı hızlı boyamaya başladı.

Bir süre sonra Tom, boya fırçasını, boya kutusunun içine koydu, boyama işini durdurdu. Canı sıkkındı, arkadaşlarıyla oyuna gidemeyeceğini anlayınca üzülmüştü. Arkadaşları az sonra gelince, onun böyle çalıştığını görüp alay edeceklerdi onunla. Üzüntüsü daha da arttı.

Aniden kafasında parlak bir düşünce belirdi. Doğrusu akıllıca bir düşünceydi.

Fırçayı eline aldı, boya kutusuna daldırıp çıkardı ve fırçayı sürmeye başladı. Aradan kısa bir zaman geçmişti ki, sokağın başında Ben Rogers gözüktü. Tom onun kendisiyle alay etmesinden korkuyordu. Bir yandan da, Ben'in gelmesini sabırsızlıkla bekliyordu.

Çocuk hoplayıp zıplayarak şarkılar söylüyordu. Tom'un yanına gelince vapur taklidi yapmaya başladı.
Oysa Tom onu hiç görmemiş gibi komutlar veriyor, gemiciler gibi çanlar çalıyordu. Hareketleri Büyük Missouri gemisini anımsatıyordu.
-Dur. Drelin din din. Sürati azaltın, iskeleye yanaşıyoruz.
Ben, el kol hareketleriyle bir o yana bir bu yana sallanarak iskele dediği kaldırıma yanaştı.
-Makineler sancak tarafına, tam yol ileri! Drelin din din! Ch -ch -chou -ou - ou!..
Tom vapurla hiç ilgilenmedi. Elinde fırça, coşkuyla sürüyordu boyasını. Ben, bir an gözlerini ona dikti, sonra:
-Tom ne yapıyorsun? Kocamış insanlar gibi elinde fırça, çalışıyorsun.
Tom karşılık vermedi. Tahtaperdenin başka bir yerini boyamaya başladı. Daha sonra, birkaç adım geriledi. Bir ressam gibi, birkaç adım gerileyip, eserine uzaktan baktı. Son bir çizgi çektikten sonra fırçayı yine kovaya daldırdı. Ben bağırdı:


-Tom! Niye çalışıyorsun?

-Ah Ben! Sen misin? Geldiğini farketmedim.


-Yüzmeye gidiyorum. Sen de gelir misin?


-Görüyorsun ki işim var,şimdi gelemem.


-Yüzmek iş değil mi?

-Belki! diye yanıtladı Tom, sonra konuşmasını şöyle sürdürdü:
-Ama bu işten daha çok hoşlanıyorum.


-Ne? Hoşlanıyor musun? dedi Ben. Başka biriyle mi konuşuyordu acaba?
-Gerçekten hoşlanıyor musun Tom?


-Neden olmasın? Bir çocuk bir başına böyle bir tahtaperdeyi badana etmek onuruna erebilir mi? Bahse girerim ki sen bir kere bile boyamamışsındır. Haksız mıyım?


Bu, Ben'in fikrini değiştirdi. Tom ise özenle fırçasını sağa sola sallıyor, arada bir, geri çekilip eserini inceliyordu.
Ben bir süre Tom'u dikkatle izledi. Sonra,

-Hadi Tom, biraz da ben boyayım... dedi.

-Olmaz!

diye yanıtladı Tom. Polly Teyze, tahtaperdenin iyi boyanmasını istiyor. Bunu tek başıma yapmalıyım. Bitirdiğimde çok güzel olmalı. Teyzem, çok iyi boyamamı istedi.

-Lütfen, azıcık yapayım.

-Ben, senin de boyamanı tabii ki isterim. Ama teyzem Jim'e de, Sid'e de yaptırmadı. Burayı ben yapmalıyım. Bin çocuk gelse, iki bin çocuk da gelse buranın badanasını düzgün yapamaz.


-Ne olur, biraz yapayım. Sana elmalarımın yarısını veririm.

-Sevgili arkadaşım korkuyorum.


-Tüm elmalarımı vereceğim.

Tom sevincini gizlemeye çalıştı, fırçayı isteksiz veriyormuş gibi uzattı Ben
'e.

İçinden sevinmekle birlikte, arkadaşına belli etmedi. Suratını iyice asıp Ben'e baktı. Büyük Missouri gemisi güneşte badana yapıyor, bizim kurnaz sanatçı ise bir ağacın gölgesine uzanmış elma yiyor, hem de yeni oyunlar hazırlıyordu. Epeyce fırça çalan Ben, yorulunca işi bıraktı. Ben sırasını savınca, yeni avlar ardı ardına düştü Tom'un eline.
Gelen arkadaşların amaçları Tom'a takılıp, onunla alay etmekti. Ben yorgun düşüp pes etmeden önce, güzel bir uçurtma karşılığında badana fırçasını Billy Fisher'e vermişti. Bunu öteki arkadaşları izledi.

Saatten saate, üstelik Tom'u armağanlara boğarak badana gönüllüleri yenileniyordu.

Sabah, elinde bir şeyi olmayan Tom, öğleye doğru servet içinde yüzüyordu. Tom'un hazinesi; on iki bilya, bir ağız mızıkası parçası, bir kırık makas, mavi bir şişe parçası, bir oyuncak tabanca, bir anahtar, bir tebeşir, bir cam kase, bir sürahi, bir çinko asker, iki kurbağa yavrusu, altı kertenkele, tek gözlü bir kedi, bir kapı tokmağı, bir köpek tasması, bir çakı...

Tom bütün gün, hiç çalışmamıştı ama, arkadaşlarının hamaratlığı sayesinde tahtaperde üç kat boyanmıştı.


Bu arada Tom yeni birşey keşfetti:


İnsan bir şeyi elde edemezse onu ister. Eğer bir kişinin bir şeyi yapması gerekiyorsa bu iştir. Eğer yapmaya gerek duymuyorsa bu iş değildir. Bir arabayı sırf kendiniz için sürmek zevk, başkası için sürmekse iştir.

(Tom Sawyer çevirisi www.scribd.com dan alıntıdır)


Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

yeni nesil bir aşk şiiri


Yaşanılanları Control-S ile kaydedip,
Control-Z ile geri yaşıyorum

Ben sevdamı download edip masaüstüne alıyorum.
En çok ta ekranı kapladığın o anı özlüyorum

Italik yürüyüşlüm, Bold bakışlı sevdiğim...
Öyle bir halt yedim ki, sakın affetme beni

Simge durumuna küçült, saatlerce beklet beni
Tüm sistemlerimi çökert, Ziple sıkıştır ve parçala
Alt F4 ile kapat, Shift ile değiştir beni

Kedinin mousela oynadığı gibi oyna,
Manzaralı mouse pedinde gezdir beni
Yeni bir pencere açalım ve unutalım her şey
Geri dönüşüm kutusuna gönderelim geçmişi
Kısa yol oluştur fazla bekletme bu seveni
En çok Flash Animasyonlu halini özlüyorum

PC görünüşlü, Mac duruşlu sevdiğim
Kalpten kalbe bağlantım bağlantısı yapılır

Kapanır kapılar, ağa oturum açılır
Sevdamız monitöre saniyelerle yazılır

Disconnect olursam beni yine arar mısın?
Masaüstünde bulamazsan belgelerime bakar mısın?
Yokluğunda erişim paketi teselli olmasa da .........

**********
İZAFET.COM'dan

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!
Web Analytics