karakterler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
karakterler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

SARIMSAK TARLASI ... ( gerçekten hakiki bir dostunuz var mı ? )







Genç adamın biri,

Dermiş babasına her gün;

'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi'

Baba, itiraz eder,

Olmaz öyle çok dost .....!

 hakikisi

Belki bir, belki iki,

Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...

Devam eder durur konuşma...

Aralarında başlar bir tartışma...

Karar verirler bir sinava,
Dostun hakikisini anlamaya...

 Bir akşam bir koyun keserler ,

Ve koyarlar çuvala.

Baba der ki ogluna, 'Hadi al bu çuvalı, götür şimdi dostuna'.
 Çuvaldan kanlar damlamakta, Sanki öldürmüşler de bir adamı ,

 Koymuslar çuvala,

Dıştan
böyle sanılmakta.

 Delikanli sırtlar çuvalı, Gider en iyi bildiği dostuna,

çalar kapıyı.

O dost, bakar ki bir çuval, hem de kanlı, 
 Kapar hızla kapıyı

delikanlının suratına, Almaz içeri arkadasını,

Böylece tek tek dolaşır

delikanli, Kendince tanıdığı, sevdigi dostlarını.

Ne çare, hepsinde de

sonuç aynıdır.

Evlat geriye döner. Ama içten yıkılır...

Babasina dönerek;

> haklıymışsın baba ' der. Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.

Baba '

Hayır Evlat..... 'der, benim bir dostum var bildiğim. Hadi, çuvalı  al  da bir


kerede git ona.

 Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar. Alnından ter, çuvaldan

kanlar damlar... Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.



O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.

 Geçerler arka bahçeye. Bir çukur


kazarlar birlikte, Çuvaldaki koyunu ,  gömerler adam diye, Üzerine de


serpistirirler toprak. Belli olmasin diye dikerler sarimsak...

 Genç adam

gelir babasına; 'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca, Babası; 'daha


erken, o belli olmaz daha. Sen yarın git O'na,   çıkart bir kavga, Atacaksın


iki tokat, hiç çekinmeden ona........
 işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi.


Sonra gel olanları anlat bana...'

Genç adam, aynen yapar babasının

dediğini,    Maksadı anlamaktır dostun hakikisini,       Babasinin dostuna istemeden

basar iki tokadı!         Der ki tokadi yiyen DOST; 'Git de söyle babana, biz


satmayiz sarimsak tarlasini böyle iki tokada'!



( böyle bir sarımsak tarlasını ,değil iki tokada , kişisel  egosundaki eksiklik eziklik , aşağılık duygusu ve  kimlik sorunları aşmak için bir hamlede satanlar aslında  , dost değildir sana da bana da ,kendine de )


VİDEO : SARIMSAK TARLASI



HAYATIMIZDA , SARIMSAK TARLASINI   SATMAYACAK  HAKİKİ DOSTLAR  BULMAMIZ DiLEĞiYLE...


Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

TOM SAWYER VE İNSAN RUHUNU YAKALAMAK




Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev alır....

Emekliliğinin ilk bir kaç haftasını huzur içinde geçirir ama sonra ders yılı başlar.
Okulların açıldığı ilk gün, dersten çıkan öğrenciler yollarının üzerindeki her çöp bidonunu bağırıp, çağırarak tekmelerler.
Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam bir önlem almaya karar verir.

Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken, kapısının önüne çıkar, onları durdurur ve:
- "Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün 1 dolar vereceğim" der.
Bu teklif çocukların çok hoşuna gider ve gürültüyü sürdürürler. Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve onlara şöyle der:
- "Çocuklar enflasyon beni de etkilemeye başladı bundan böyle size sadece 50 sent verebilirim."

-Çocuklar pek hoşlanmazlar ama yine devam ederler gürültüye. Aradan bir kaç gün daha geçer ve yaşlı adam yine karşılar onları:

- "Bakın" der:
- "Henüz maaşımı alamadım, bu yüzden size günde ancak 25 sent verebilirim, tamam mı?"

- "İmkansız bayım..." der içlerinden biri,
- "Günde 25 sent için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Biz işi bırakıyoruz."

*****************

Gerginlik ve stresini işe yaramadığı bir çok yerde bu yöntem denenebilir değil mi ?

İhtiyar ,çocuklara gürültü yapmayın diye uyarıda bulunsa belki istediği sonucu alamayacaktı.

Bir insanı belli bir konuda yönlendirmenin , çeşitli yollarından birini vurguluyor burada ihtiyar.

Karşınızdakini incitmeden İnsan ruhunu tanımanızı ve onu yönetmenizi sağlayacak pek çok yol var demek ki ..

Çocukluğunuzda mutlaka Tom Sawyer'i okumuşsunuzdur.Tom‘un cezadan kurtulmak için herkesi şaşkına çevirecek zeka oyunlarını ve sonunda bunlardan nasıl kurtulduğunu anlatır ..
Tom Sawyer'in tahta duvarı boyamasını isteyen teyzesinin isteğini haylaz çocuklara hem de büyük bir zevk alarak nasıl yaptırdığını bilirsiniz

İnsanın bir işi severek yapmasının nasıl sağlanacağı yönünde yöneticilere de yol gösterebilir belki..

TAHTA DUVARI KİM BOYAYACAK ?

Yaz, bütün sıcaklığı ve güzelliğiyle yöreyi sarmıştı.
Cumartesi sabahı pırıl pırıldı gökyüzü.İnsanın yaşamına mutluluk katıyor, kalplerden gelen ezgiler dudaklardan coşkuyla dökülüyordu.
Çiçeklerden havaya tatlı kokular yayılıyordu.

Herkes mutluydu, sevinçliydi bir kişi dışında. O mutsuz olan çocuk da Tom Sawyer'di.
Tom bir elinde kireç dolu kova, bir elinde fırça, tahtaperdenin önüne geldi. Tahtaperdeye bezgin bezgin baktı: En az otuz metre uzunlukta, üç metre yükseklikte kocaman birşeydi. Yaşam Tom için zordu, çok zor...İçinden böyle düşünüyordu.

Söylenerek fırçayı kirece daldırdı. Üst bölüme,şöyle bir sürdü.İkinci sürüşten sonra iş, gözünde daha da büyüdü. Bir kütüğün üzerine gelip oturdu. O anda, elinde su kovasıyla Jim'i gördü.Şimdiye dek pompa ile kuyudan su çekip taşımak Tom'un gözünde büyük bir işti.Şimdiyse Tom, bu işe dünden razıydı. Üstelik neden,
su getirmek de olsa, işin içinde kasabaya gitmek vardı. Hem, tulumba başında kız
erkek tüm çocuklarla
beraberken zaman daha kolay geçerdi. Tom söze başladı:

-Dinle Jim, eğer sen badanayı yaparsan ben de suyu taşırım, tamam mı?
Jim başını salladı, olmaz anlamında:
-Hayır Bay Tom, bunu yapamam. Hanımım beni kovar, dayaktan öldürür beni.

-O mu? O hiç kimseyi incitmez ki... Kafana bir fiske bile vurmaz. Vursa da hafifçe dokunur. Bağırır, çağırır!
Hem sana cam bir bilya vereceğim. Gıcır gıcır yeni... Parlak! Bembeyaz cam bilya
Jim, çok güzel.

-Beyaz cam bilya! Harika! Ama Bay Tom, hanımımdan çok korkuyorum...

Tom bilyayı cebinden çıkardı. Jim kovayı yere koydu, bilyayı aldı. Zavallı Jim arkasındaki Polly Teyzeye dikkat etmemişti. Kadın elinde ayakkabısını tutuyordu ve ayakkabıyı öyle bir indirdi ki, Jim kovayı kaptığı gibi su tulumbasının yolunu tuttu. Tom, tahtaperdeyi hızlı hızlı boyamaya başladı.

Bir süre sonra Tom, boya fırçasını, boya kutusunun içine koydu, boyama işini durdurdu. Canı sıkkındı, arkadaşlarıyla oyuna gidemeyeceğini anlayınca üzülmüştü. Arkadaşları az sonra gelince, onun böyle çalıştığını görüp alay edeceklerdi onunla. Üzüntüsü daha da arttı.

Aniden kafasında parlak bir düşünce belirdi. Doğrusu akıllıca bir düşünceydi.

Fırçayı eline aldı, boya kutusuna daldırıp çıkardı ve fırçayı sürmeye başladı. Aradan kısa bir zaman geçmişti ki, sokağın başında Ben Rogers gözüktü. Tom onun kendisiyle alay etmesinden korkuyordu. Bir yandan da, Ben'in gelmesini sabırsızlıkla bekliyordu.

Çocuk hoplayıp zıplayarak şarkılar söylüyordu. Tom'un yanına gelince vapur taklidi yapmaya başladı.
Oysa Tom onu hiç görmemiş gibi komutlar veriyor, gemiciler gibi çanlar çalıyordu. Hareketleri Büyük Missouri gemisini anımsatıyordu.
-Dur. Drelin din din. Sürati azaltın, iskeleye yanaşıyoruz.
Ben, el kol hareketleriyle bir o yana bir bu yana sallanarak iskele dediği kaldırıma yanaştı.
-Makineler sancak tarafına, tam yol ileri! Drelin din din! Ch -ch -chou -ou - ou!..
Tom vapurla hiç ilgilenmedi. Elinde fırça, coşkuyla sürüyordu boyasını. Ben, bir an gözlerini ona dikti, sonra:
-Tom ne yapıyorsun? Kocamış insanlar gibi elinde fırça, çalışıyorsun.
Tom karşılık vermedi. Tahtaperdenin başka bir yerini boyamaya başladı. Daha sonra, birkaç adım geriledi. Bir ressam gibi, birkaç adım gerileyip, eserine uzaktan baktı. Son bir çizgi çektikten sonra fırçayı yine kovaya daldırdı. Ben bağırdı:


-Tom! Niye çalışıyorsun?

-Ah Ben! Sen misin? Geldiğini farketmedim.


-Yüzmeye gidiyorum. Sen de gelir misin?


-Görüyorsun ki işim var,şimdi gelemem.


-Yüzmek iş değil mi?

-Belki! diye yanıtladı Tom, sonra konuşmasını şöyle sürdürdü:
-Ama bu işten daha çok hoşlanıyorum.


-Ne? Hoşlanıyor musun? dedi Ben. Başka biriyle mi konuşuyordu acaba?
-Gerçekten hoşlanıyor musun Tom?


-Neden olmasın? Bir çocuk bir başına böyle bir tahtaperdeyi badana etmek onuruna erebilir mi? Bahse girerim ki sen bir kere bile boyamamışsındır. Haksız mıyım?


Bu, Ben'in fikrini değiştirdi. Tom ise özenle fırçasını sağa sola sallıyor, arada bir, geri çekilip eserini inceliyordu.
Ben bir süre Tom'u dikkatle izledi. Sonra,

-Hadi Tom, biraz da ben boyayım... dedi.

-Olmaz!

diye yanıtladı Tom. Polly Teyze, tahtaperdenin iyi boyanmasını istiyor. Bunu tek başıma yapmalıyım. Bitirdiğimde çok güzel olmalı. Teyzem, çok iyi boyamamı istedi.

-Lütfen, azıcık yapayım.

-Ben, senin de boyamanı tabii ki isterim. Ama teyzem Jim'e de, Sid'e de yaptırmadı. Burayı ben yapmalıyım. Bin çocuk gelse, iki bin çocuk da gelse buranın badanasını düzgün yapamaz.


-Ne olur, biraz yapayım. Sana elmalarımın yarısını veririm.

-Sevgili arkadaşım korkuyorum.


-Tüm elmalarımı vereceğim.

Tom sevincini gizlemeye çalıştı, fırçayı isteksiz veriyormuş gibi uzattı Ben
'e.

İçinden sevinmekle birlikte, arkadaşına belli etmedi. Suratını iyice asıp Ben'e baktı. Büyük Missouri gemisi güneşte badana yapıyor, bizim kurnaz sanatçı ise bir ağacın gölgesine uzanmış elma yiyor, hem de yeni oyunlar hazırlıyordu. Epeyce fırça çalan Ben, yorulunca işi bıraktı. Ben sırasını savınca, yeni avlar ardı ardına düştü Tom'un eline.
Gelen arkadaşların amaçları Tom'a takılıp, onunla alay etmekti. Ben yorgun düşüp pes etmeden önce, güzel bir uçurtma karşılığında badana fırçasını Billy Fisher'e vermişti. Bunu öteki arkadaşları izledi.

Saatten saate, üstelik Tom'u armağanlara boğarak badana gönüllüleri yenileniyordu.

Sabah, elinde bir şeyi olmayan Tom, öğleye doğru servet içinde yüzüyordu. Tom'un hazinesi; on iki bilya, bir ağız mızıkası parçası, bir kırık makas, mavi bir şişe parçası, bir oyuncak tabanca, bir anahtar, bir tebeşir, bir cam kase, bir sürahi, bir çinko asker, iki kurbağa yavrusu, altı kertenkele, tek gözlü bir kedi, bir kapı tokmağı, bir köpek tasması, bir çakı...

Tom bütün gün, hiç çalışmamıştı ama, arkadaşlarının hamaratlığı sayesinde tahtaperde üç kat boyanmıştı.


Bu arada Tom yeni birşey keşfetti:


İnsan bir şeyi elde edemezse onu ister. Eğer bir kişinin bir şeyi yapması gerekiyorsa bu iştir. Eğer yapmaya gerek duymuyorsa bu iş değildir. Bir arabayı sırf kendiniz için sürmek zevk, başkası için sürmekse iştir.

(Tom Sawyer çevirisi www.scribd.com dan alıntıdır)


Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

AFORİZMALAR ... Nietzsche ağladığında


Benim arzum, başkalarının bir kitapta anlattıkları şeyi on cümlede anlatmaktır."

Nietzsche' nin aforizmaları ..... Üzerinde düşünülesi , büyük bir filozofun söyleyişleri ya da bir şizofrenik delinin hezeyanları ..Hangi açıdan baktığınıza bağlı :

ÖLÜMÜN SON İYİLİĞİ BİR DAHA ÖLÜMÜN OLMAMASIDIR.



BENİ ÖLDÜRMEYEN ŞEY BENİ GÜÇLENDİRİR.



KENDİ ALEVLERİNİZDE YANMAYA HAZIR OLMALISINIZ: ÖNCE KÜL OLMADAN KENDİNİZİ NASIL YENİLEYEBİLİRSİNİZ?



ÜMİT EN SON KÖTÜLÜKTÜR, ÇÜNKÜ İŞKENCEYİ UZATIR.



İNSAN RUHU YAPTIĞI SEÇİMLERLE BELİRLENİR.



ÖZDEYİŞLER HÂLİNDE VE KANIYLA YAZAN KİMSE OKUNMAYI DEĞİL, EZBERLENMEYİ İSTER.



BİLGİ ERMİŞLERİ OLMAK ELİNİZDEN GELMİYORSA, HİÇ DEĞİLSE BİLGİ SAVAŞÇILARI OLUN.



VE CEZA, SALDIRGAN İÇİN AYNI ZAMANDA BİR HAK VE ŞEREF OLMAZSA, CEZANIZ EKSİK OLSUN!



RÜZGARA KARŞI TÜKÜRMEKTEN SAKININIZ!



PEKİ SİZ, DOSTLAR, BEĞENİ VE BEĞENME TARTIŞILMAZ MI DİYORSUNUZ? FAKAT BÜTÜN HAYAT BEĞENİ VE BEĞENME ÜSTÜNE BİR TARTIŞMADIR!



KENDİN ALABİLECEĞİN BİR HAKKI, BIRAKMAYACAKSIN SANA VERMELERİNE!



RUH, HAYATIN BAĞRINA SAPLANAN HAYATTIR.



HER ŞEY BİRBİRİNDEN DAHA GEREKLİDİR.



ACI DER: "YIKIL!"



SENİ SEVİYORSAM , SANA NE BUNDAN?



İNANÇLAR HAKİKAT DÜŞMANLARI OLARAK, YALANLARDAN DAHA TEHLİKELİDİR.



İNSANLAR EŞİT DEĞİLDİRLER.



NE DENLİ YÜKSELİRSEK, UÇMAK BİLMEYENLERE O DENLİ KÜÇÜK GÖRÜNÜRÜZ.



KADINI KADININ İÇİNDE ÖZGÜRLÜĞE KAVUŞTURMALI!



UÇURUMLARI SEVENİN KANATLARI OLMALI.



EN YÜCE DAĞLARA TIRMANAN GÜLER BÜTÜN ACIKLI OYUNLARA VE ACIKLI GERÇEKLERE!


(Nietzsche) KADININ NASIL BİR NİMET OLDUĞUNU TÜM DERİNLİĞİ İLE HİSSETMEK GEREKLİDİR.

************************************************

NEDEN'İ OLAN, NASIL'A KATLANIR.

************************************************

BİZLER ARZU EDİLENDEN ZİYADE ARZULAMAYA AŞIĞIZ.

************************************************

EY ULU YILDIZ! KENDİLERİNE IŞIK SAÇTIKLARIN OLMASAYDI, SAADETİN NERDE KALIRDI!

************************************************

ZAYIFLAR BİZİ KENDİ GÜCÜMÜZDEN UTANMAYA ZORLADIKLARI İÇİN KAZANDILAR.

************************************************

GERÇEKTEN DE HAYATIN ANLAMI OLMASAYDI, VE BEN ANLAMSIZI SEÇMEK ZORUNDA OLSAYDIM, BENCE DE EN SEÇİLESİ ANLAMSIZLIK OLURDU BU.

************************************************

YAŞAMA KARŞI SORUMLULUĞUMUZ DAHA YÜCESİNİ YARATMAKTIR. DAHA ALÇAĞINI DEĞİL.

************************************************

SİZ YÜKSELMEK İSTEYİNCE YUKARIYA BAKARSINIZ, BENSE AŞAĞIYA
BAKARIM ÇÜNKÜ YÜKSELMİŞİM.

************************************************

BİR UÇURUMUN İÇİNE BAKTIĞINIZDA, UÇURUM DA SİZİN İÇİNİZE BAKAR.

************************************************

İNSAN KAHKAHALARLA GÜLDÜĞÜ ZAMAN, KABALIĞI İLE TÜM HAYVANLARI GERİDE BIRAKIR.

************************************************

RUH ARAYANDA, HİÇ RUH YOKTUR.

************************************************

ANCAK ÖBÜR GÜNDÜR BENİM OLAN. KİMİLERİ ÖLDÜKTEN SONRA DOĞAR.

************************************************

İNANÇ GERÇEĞİ BİLMEK İSTEMEMEKTİR.

************************************************

YÜKSEK DAĞDA BUZ İÇİNDE GÖNÜLLÜ YAŞAMAKTIR FELSEFE.

************************************************

ŞÜPHE DEĞİL, KESİNLİKTİR İNSANI DELİ EDEN...

************************************************

HEP ÖĞRENCİ KALAN İNSAN, ÖĞRETMENİNE BORCUNU KÖTÜ ÖDÜYOR DEMEKTİR.

************************************************

BUGÜNE DEK VARLIĞA KARŞI EN BÜYÜK İTİRAZ NEYDİ? TANRI...

************************************************

KENDİNİ BİLGİYE ADAYAN İÇİN YALNIZCA DÜŞMANINI SEVMEK YETMEZ; DOSTUNA DA KİN DUYABİLMELİDİR.

************************************************

TEK BİR ŞEY OLABİLMEK, TEK BİR ŞEYE VARABİLMEK İÇİN, ÇOK YERDE, ÇOK ŞEY OLMAK, BU BENDEKİ SAĞDUYUDUR.

************************************************

SANAT HAKİKATTEN DAHA DEĞERLİDİR.

************************************************

NİHİLİZM NE DEMEKTİR? -EN YÜKSEK DEĞERLERİN, KENDİLERİNİ DEĞERDEN DÜŞÜRMESİ.

************************************************

NEREDE CANLI BULDUYSAM, ORADA GÜÇ İRADESİ BULDUM; HİZMET
EDENLERİN İRADESİNDE BİLE EFENDİ OLMA İRADESİ BULDUM.

************************************************

BEN, İKİ İNSANIN DAHA YÜCE HAKİKATİ BULMAK İÇİN, BİR İHTİRASI PAYLAŞTIĞI BİR AŞK DÜŞÜNÜYORUM.

************************************************

UYGARLIK TARAFINDAN YOKEDİLME TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA OLAN BİR UYGARLIK ÇAĞINI YAŞIYORUZ.

************************************************

BÜTÜN YARGILAYANLARIN GÖZÜNDEN BİR CELLAT BAKAR.

************************************************

ERDEM UYUMUŞSA DEHA ZİNDE KALKAR.

************************************************

İNSANLAR IŞIĞIN ÇEVRESİNDE TOPLAŞIRLAR, DAHA İYİ GÖRMEK İÇİN DEĞİL, DAHA İYİ PARILDAMAK İÇİN.

************************************************

KİŞİ, IŞIĞINI KARARTMAYI DA BİLMELİDİR, BÖCEKLERDEN VE HAYRANLARDAN KURTULMAK İÇİN.

************************************************

BEKLEMEK AHLAKSIZ KILAR.

************************************************

KANMIŞLIKLAR, DOĞRULUĞUN YALANLARDAN DAHA TEHLİKELİ DÜŞMANLARIDIR


************************************



Şimdi de , "Nietzsche Ağladığında " kitabından seçme notlar :


Kitabın İncileri

--------------------------------------------------------------------------------

Artık bakması için konsantre olması gerekmiyordu. Artık retina ve korteks tam bir işbirliği içinde.. Sayfa: 11

--------------------------------------------------------------------------------

Sizden iyileştirmenizi istediğim Nietzsche'nin bedeni değil, ümitsizliğidir. Sayfa: 18

--------------------------------------------------------------------------------

Evlilik ve ona eşlik eden mülkiyet ve kıskançlık ruhu tutsak eder. Sayfa: 22

--------------------------------------------------------------------------------

...ne kadın ne de erkeğin artık zayıflıklarıyla birbirlerine zulmetmeyecekleri günlerin geleceğini umuyorum." Sayfa: 22

--------------------------------------------------------------------------------

Belki part-time bir evlilik bana uygun olabilir.. Sayfa: 26

--------------------------------------------------------------------------------

Hayalinde bir süpürge kaptı ve bütün cinsel düşünceleri sildi süpürdü. Sayfa: 30

--------------------------------------------------------------------------------

Üçümüzün zihinsel bir yaşamı paylaşacağımıza, birlikte ciddi felsefi çalışmalar yapabileceğimize inanmıştım. Sayfa: 34

--------------------------------------------------------------------------------

Bizim kardeş beyinlerimiz vardı; yarım sözcükler, yarım cümlelerle, yalnızca hareketlerle birbirimize çok şey anlatabiliyorduk. Sayfa: 36

--------------------------------------------------------------------------------

Bakışlarının adeta gizli bir defineyi korurmuşçasına içeriye baktığını. Sayfa: 67

--------------------------------------------------------------------------------

Bazen baş ağrılarımın, beynimdeki doğum sancıları olduğunu düşünüyorum. Sayfa: 75

--------------------------------------------------------------------------------

Fiziksel açıdan sağlıklı olmanın, toplumsal ve psikolojik açıdan sağlıklı olmaya bağlı olduğunu düşünüyorum. Sayfa: 81

--------------------------------------------------------------------------------

Dürüstlük-dürüst sorular, dürüst cevaplar- en iyi ilaçlardır. Sayfa: 86

--------------------------------------------------------------------------------

Genellikle sorulmayan soru en önemli sorudur! Sayfa: 88

--------------------------------------------------------------------------------

Ama rağbet görmeyen bir gerçeğin, herşeyi zorlaştırmanın iyi olan bir yanı var mıdır? Sayfa: 88

--------------------------------------------------------------------------------

"Neysen o ol. Gerçekler olmadan kişi kim ya da ne olduğunu nasıl keşfedebilir?" Sayfa: 89

--------------------------------------------------------------------------------

"Ümit mi? Ümit en son kötülüktür!
..Pandora'nın kutusu açılıp, Zeus'un içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Ümit. O zamandan beri, insanlar yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladı. Fakat Zeus'un arzusunun, insanların, kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır." Sayfa: 90

--------------------------------------------------------------------------------

Her insanın ölümü kendine aittir. Ve herkes kendi tarzını belirleyebilmelidir. Sayfa: 91

--------------------------------------------------------------------------------

Ölümün son iyiliği, bir daha ölümün olmamasıdır.. Sayfa: 91

--------------------------------------------------------------------------------

Gerçek onsuz yaşayamayacağımız bir yanlıştır..
Gerçeğin düşmanı yalanlar değil, inançlardır.. Sayfa: 98

--------------------------------------------------------------------------------

Yalan, yeni yalanlar doğurur.. Sayfa: 99

--------------------------------------------------------------------------------

"Düşünceler, duygularımızın gölgesidir; ama her zaman daha karanlık, daha boş ve daha sade." Sayfa: 100

--------------------------------------------------------------------------------

Kemikleri, eti, bağırsakları ve kan damarlarını kaplayan deri nasıl insan görünümünü katlanabilir hale getiriyorsa, ruhun ajitasyonu ve ihtirası da kibirle kapatılmıştır; kibir, ruhu kaplayan deridir. Sayfa: 101

--------------------------------------------------------------------------------

...kaba birini taklit edebilecek kadar huysuzluğum üzerimde bugün.. Sayfa: 102

--------------------------------------------------------------------------------

Acaba bu zeka bir deliye mi yoksa dahiye mi ait? Sayfa: 107

--------------------------------------------------------------------------------

"Gördüğü birşeye yapışıp kalmakta inat eder; ama buna sadakat der." Sayfa: 109

--------------------------------------------------------------------------------

"Herşeyin derinine inmek: Bu zahmetli bir özellik. İnsanın gözlerini hep yorar ve sonunda insan isteyebileceğinden daha fazlasını bulur." Sayfa: 109

--------------------------------------------------------------------------------

Birinin kendisini başka birine açması ihanetin kapılarını açar ve ihanet insanı çok rahatsız eder değil mi? Sayfa: 119

--------------------------------------------------------------------------------

Bazıları ise o anda yaşadıklarını daha önce de yaşadıkları gibi bir duyguya kapıldıklarını belirtiyorlar. Fransızlar buna deja vu diyorlar.. Sayfa: 120

--------------------------------------------------------------------------------

Hegel ölüm döşeğindeyken, kendisini bir tek öğrencinin anladığını, ama onun da yanlış anladığını söylemiş! Sayfa: 123

--------------------------------------------------------------------------------

Yanından geçen bir soru, en küçük soru tohumu, ana değdiği noktada filizlenip yeni sürgünler veriyordu. Sayfa: 123

--------------------------------------------------------------------------------

"Beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir." Sayfa: 124

--------------------------------------------------------------------------------

Belki 'ben' ve bedenim, zihnimin arkasından bir dolap çeviriyordur. Bildiğiniz gibi zihin, tuzaklarla dolu arka sokaklarda gezinmeye bayılır. Sayfa: 125

--------------------------------------------------------------------------------

Yalnızlık, hastalıkların üreyebileceği en uygun ortamdır. Sayfa: 129

--------------------------------------------------------------------------------

Hiç kimsenin bir şeyi sırf başka birisi için yapmadığını göreceksiniz. İnsanın bütün eylemler kendisine yöneliktir, bütün hizmetleri kendine hizmettir, bütün sevgisi kendini sevmesindendir. Sayfa: 137

--------------------------------------------------------------------------------

İnsanlar vedalaşırken, genellikle olayın sürekliliğini inkar eden sözler dile getirmeyi severler: Birbirlerinden ayrılırken 'Auf Wiedersehen' yani tekrar görüşene kadar, derler. Yeni bir araya gelme planları yapmakta çok aceleci davranırlar, ama bunu unutmakta daha da acelecidirler. Sayfa: 173

--------------------------------------------------------------------------------

"bir erkek ancak bir erkek gibi davranarak onun içindeki kadının ortaya çıkmasına yol açar." Sayfa: 202

--------------------------------------------------------------------------------

Bazen herkesin gizli bir anahtar cümlesi vardır diye düşünüyorum. Sayfa: 231

--------------------------------------------------------------------------------

Hayat, doğru cevapları olmayan bir sınav. Sayfa: 233

--------------------------------------------------------------------------------

İnsan dostunu, düşmanından daha zor affediyor. Sayfa: 251

--------------------------------------------------------------------------------

..insanları etkilemek için akılcılığı bir kenara bırakıp daha aşağı düzeydeki becerileri kullanırsak, elimize geçenin daha ucuz ve daha aşağı düzeyde bir insan olacağıdır. Sayfa: 259

--------------------------------------------------------------------------------

Kayalığa yapışan bir midyenin direnme gücü var onda.. Sayfa: 273

--------------------------------------------------------------------------------

Belki benim öğrencilerim henüz dünyaya gelmediler. Benim günlerim yarından sonraki günler. Bazı
filozoflar ölümlerinden sonra doğarlar! Sayfa: 302


Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

DOĞRU OLANI YAPMAK...




Fırsatlardan yararlanmak değil, doğru olanı
yapmaktır önemli olan..

On bir yaşındaydı ve gölün ortasındaki adadaki evlerinde ne zaman eline
bir fırsat geçse hemen balığa giderdi. Levrek avı yasağının kalkmasından
bir gün önce, babasıyla akşamın ilk saatlerinde küçük güneş
balıklarından yakaladı. Sonra oltasına yem takıp, oltayı fırlatma
talimi yaptı. Yem suya değdiği zaman gün batımında suda altın haleler
oluşturmuş, daha sonra gölün üzerinde ay doğmuştu. Oltasının hızla
çekildiğini hissedince, oltaya büyük bir balık geldiğini anladı.
Babası oğlunun balığı çekişini hayranlıkla izledi.
Çocuk sonunda yorgun düşen balığı sudan çıkardı. O güne kadar gördüğü
en büyük balıktı, bir levrek; ama av yasağının kalkmasına sadece saatler
kalmıştı. Baba oğul güzelim balığa baktılar, pulları ay ışığında ışıl
ışıl parlıyordu. Babası bir kibrit yakıp saatine baktı. Saat on
olmuştu. Av yasağının bitmesine daha iki saat vardı. Önce balığa, sonra
oğluna baktı.
"Suya geri bırakman gerekiyor, oğlum," dedi.

"Baba!" diye itiraz etti çocuk ağlamaklı bir sesle.

"Başka balıklar da var," dedi babası.
"Ama hiçbiri bunun kadar büyük değil!" dedi çocuk.
Göle şöyle bir göz attı. Gölde hiçbir balıkçı teknesi yoktu. Babasının
yüzüne baktı bu kez. Kendilerini hiç kimsenin görmemiş olmasına,
kimsenin ne balığı yakaladıklarını bilmesinin olanaksız olmasına karşın,
babasının sesinden bu konuda hiçbir ödün vermeyeceğini anlamıştı.
Oltanın ucunu balığın ağzından çekti ve balığı gölün karanlık sularına
bıraktı. Balık suya düşer düşmez, şöyle bir çırpındı ve gözden kayboldu.

Çocuk bir daha bu kadar büyük bir balık tutamayacağından emindi.
Bu olay bundan tam otuz dört yıl önce oldu. Bugün o çocuk şehrin ünlü
mimarlarındandır. Babasının küçük evi hâlâ o adadadır. Oğlunu ve
kızlarını hâlâ o adadaki küçük eve balık tutmaya götürür.
Çocuk haklıydı. Bir daha o kadar büyük bir balık tutamadı.
Fakat değerler konusunda bir ikilem yaşadığı zaman hep o balığı gözünün
önüne getirir. Babasından öğrendiği gibi değerler doğru ile yanlışın ne
olduğu konusunda çok basit bir konudur. Güç olan yalnızca değerlerin
uygulanabilmesidir.
Birileri görmediği zaman da doğru olanı yapabiliyor muyuz? Evet,
küçüklüğümüzde bizlere balığı suya geri bırakmak
öğretilseydi, doğru olanı yapabilirdik. Çünkü gerçeğin ve doğrunun
ne olduğunu öğrenmiş olurduk.
Doğru olanı yapma kararı belleklerimizdeki canlılığını hiçbir zaman
yitirmez. Bu anıyı dostlarımıza ve torunlarımıza göğsümüz kabara kabara
anlatırız.
Fırsatlardan yararlanmak değil, doğru olanı yapmaktır önemli olan.

ÇOCUĞUNU ÖYLE KARŞILA Kİ ; eve geldiği zaman, en güzel yere geldiğini
hissetsin...

EŞİNİ ÖYLE KARŞILA Kİ ; yanına geldiği zaman, en doğru insana
kavuştuğunu hissetsin.

ANNENİ ÖYLE KARŞILA Kİ; doğumundaki ağrıları lezzetle takas etsin.

BABANI ÖYLE KARŞILA Kİ ; ömür boyu bir başka evlada imrenmesin.
İŞ ARKADAŞINI ÖYLE KARŞILA Kİ; dünyanın en iyi insanıyla, dünyanın en
heyecanlı işini yapıyorum hissini yaşasın
FAKİRİ ÖYLE KARŞILA Kİ ; ona serdiğin sofradan, daha büyük bir dua
sofrası sersin.
ZENGİNİ ÖYLE KARŞILA Kİ ; gönlünü gördüğünde, kendi gönlünün
fakirliğinden kahretsin.
Oysa şimdi dünyamızda yükselen değerler, ne kadar 'uyanık' olduğumuzu
ve insanları nasıl atlatıp fırsatları değerlendirerek akıllı ve
becerikli olduğumuzu kanıtlayan bir birey olduğumuzu göstermek değil
mi?
(R.Namver GÜNVER'den geldi.Teşekkürler)

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

İNSANLARA DEĞİŞİK AÇIDAN BİR BAKIŞ


Önce bu hayatta değersiz insanlara fazla değer vermeyeceksin,

Nietzsche'nin söylediği gibi yapacaksın,

kimseye hak ettiğinden daha fazla değer vermeyeceksin,

hak ettiği kadarını vereceksin, daha fazlasını değil,

iyilikler yapacaksan, yavaş yavaş yapacaksın,

toptan yapmayacaksın,

daima bir kuşkuculuk ile...

varsın bilmem adına bilmem ne psikolojik semptom ya da vaka desinler,

üzülmemek istiyorsan hak edene hak ettiği kadar değer vereceksin,

değerli ile değersizi ayırd edeceksin,

adi çıkarların uğruna kimseye yalakalık yapmayacaksın,

kimsenin dalkavuğu olmayacaksın,

onurlu ve şerefli bir insan olmak için çabalayacaksın.



Bu dünyada iki türlü insan vardır, bileceksin, bilmelisin...

değerli insanlar, değersiz insanlar...

değeri yüksek olan insanlar, değeri düşük olan insanlar...

“Bu dünyada iki tür insan vardır:

Dünün insanları ve yarının insanları.

Ey ihvan, siz hangindensiniz?

Yaklaşın yanıma da göreyim sizi.

Aydınlığın alemine dalanlardan mı yoksa,

karanlığın diyarında ilerleyenlerden misiniz?”

ben yaşamdan şunu öğrendim, şunu gözlemledim ve şuna inanırım;

parasal bir ekonominin hakim olduğu günümüz modern toplumlarında

insanların çoğunluğu değeri düşük, ayarı düşük sınıfındandır,

sen, bu sınıfın bir mensubu olamayacaksın,

menfaat, menfaat, menfaat...

menfaati asla, asla kötülemeyeceksin, hatta Adam Smith gibi onu çoğu zaman yücelteceksin...

bireysel menfaatin olmadığı bir yerde kollektif bir menfaat olmaz! Bunu bileceksin...

fakat insanların büyük çoğunluğunun adi çıkarlarına odaklanmış mahlukatlar olduğuna inanacaksın,

adi menfaatlere odaklanmış bir değeri düşük insan olmayacaksın...

kimseye hak ettiğinden fazla değer vermeyeceksin

sen verirsin ama o veremez

sen özlersin ama o özlemez

sen beklersin ama o bekleyemez

sen ararsın ama o açmaz bile

sen gecenin kaçı olursa olsun yardıma ihtiyacı olduğunu hissettiğinde fırlar gidersin

ama o sen nedenini anlamadanseni hayatından yok eder

(oysa sadece sesini duymak istersin ama ona da izin vermez)

içinde okadar büyütürsün ki onu

bir yere koyamazsın

ama sen onun yanında küçücüksün onun gözünde

olduğun gibi olmasa da kıymet verirde .

sen hüznünle acınla mutsuz yaşarsın ama o

mutlu umursamaz yaşamaya devam eder


sen oturur ağlarsın o güler umru değildir

sen sen dediğim o ben işte o o mu ???????

önemlı değilim ki onun için

velhasıl kelam 3 kuruşluk adama 5 kuruşluk değer vermeyeceksin.

Evet Mesut , söyleyen çok ilginç şekilde söylemiş gerçekten.

Hem nalına , hem mıhına...


Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

Şunu bil ki karakterin senin kaderindir.


Mutlu olmak için nelere sahip olmalıyız dersiniz ?

Ya da şöyle soralım :

Nelere sahip olamamak bizi mutsuz etmektedir ya da mutlu olmamızın önüne geçmektedir sizce ?



Eğer doyumsuzluk ise cevap ...

Dağda koyunu otlatırken kavalını çalan çoban , tütün kırımında sevdiği oğlanla kaçamak bir kuytu köşecikte 5 dakika fısıltılarla konuşan genç kız , bir hafta biriktirdiği yumurtaları pazarda satıp evine tuz şeker alıp giden köylü teyze ....
Yüzlerindeki o aydınlık , o şen , o mutlu , o huzur dolu tebessümü , hangi doyuma borçludurlar?



Alabildiğine uzanan devasa megakentte yaşamak yerine , zaman zaman yaylada keçilerini otlatan o çobanın dinginliğini yaşamayı , akşam köy kahvesinde yaşlılarla oturup , o sakin , o gürültüden azade ortamda tatlı tatlı tartışmalar , sohbetler yapmayı niye istemişimdir ?

Niye öykünmüşümdür o yokluk dolu ama huzur dolu dünyada yaşamaya ....
Bunun cevabı , kent hayatının kent insanının bitmek tükenmek bilmeyen tüketim tutkusu , değişen yaşam tarzları ve değişen beklentileri değil mi ?

Mutlu olmak için , kendi iç dünyasıyla barışık olmak , mutluluğu başka şeylerde , başka kişilerde aramak değil , kendi içselliğinde hissetmek gerekir.
Zaten bunu içinde yaşamayan kişiyi kimse de mutlu edemez..

Mutluluk dalga dalga büyüyen bir şey değil midir aslında...

İşte bu dalgalar ulaştığı yerden daha da büyümüş olarak geri dönerler.Paylaşıldıkça büyürler.


Daha çok şeye sahip olmak değil , daha çok paylaşmak hayatı ve herşeyi..

Mutluluk buradadır.


Aşağıda da , ayni şeyler paylaşılmıyor mu , ne dersiniz ?
Remzi BİRCAN

 
***************************************


*İnsanlara beklediklerinden fazlasını ver ve bu işi yaparken kibar ol.

* En sevdiğin şiiri ezberle.

* Her duyduğuna inanma, elindekinin hepsini harcama ve istediğin kadar uyuma.

* "Seni seviyorum" derken inanarak söyle.
* Evlenmeden önce en az altı ay nişanlı kal.

* Asla başkalarının hayalleriyle dalga geçme.

* Derinden ve inançla sev. Kırılabilirsin belki ama başka türlü de hayatını tam yaşayamazsın.

* Anlaşmazlıklarla dürüstçe savaş. İsim verme.

* *İnsanlar hakkında konuşulanlara inanıp onlar hakkında karar verme.

* Yavaş konuş ama hızlı düşün.

* Şunu daima hatırla ki, büyük aşk veya büyük yatırım daima
büyük risk taşır.

* Anneni ara.

* Biri hapşırırsa "çok yaşa" de.

* Eğer kaybedersen, aklını da kaybetme.

* Üç "S"yi unutma: Saygı kendine Saygı başkalarına Sorumluluk tüm hareketlerin için.

* Küçük bir tartışmanın tüm dostluğu mahvetmesine izin verme.

* Eğer hata yaptığını fark edersen hemen onu düzeltmeye bak,
bile bile devam etme.

* Telefonda konuşurken gülümse. Karşındaki sesinden
gülümseyişini duyacaktır.

* Konuşmayı sevdiğin bir erkekle / kadınla evlen. Yaşın ilerledikçe sohbet her şeyden fazla önem kazanacaktır.

* Biraz yalnız kalmaya özen göster.

* Daha fazla kitap oku, daha az TV seyret.

* Güzel, şerefli bir hayat yaşa. Yaşlanıp geri baktığında
ikinci bir defa tadını çıkarırsın.

* Allah'a güven ama arabanı kilitle.

* Yuvanda sıcak bir ortam oluşturmak için elinden geleni yap.

* Sevdiklerinle tartışırken, o anı önemse, geçmişi kurcalama.

* Bilgilerini paylaş. Bu aynı zamanda ölümsüz olmanın
bir başka yoludur.

* Dua et. Büyük güç verir. Düşün. Daha da büyük güç verir.

* İşini iyi yap.

* Yılda bir defa, daha önce gitmediğin bir yere git.

* Eğer çok paran olursa, başkalarına yardım et.
Paranın en zevkli tarafını kaçırma.

* Bazen istediğin bir şeyin olmaması senin için bir şanstır.

* En iyi ilişki, birbirinize olan sevginiz, birbirinize ihtiyacınızdan fazla olduğu zaman olacaktır.

* Başarının gerçek olup olmadığını anlamak için
karşılığında neler verdiğine bak.

* Şunu bil ki karakterin senin kaderindir.

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

Hayata dair


Öğrenilmiş Güçsüzlük.


Bir laboratuarda deney yapılıyor.
İçinde bir büyük ve çokça küçük balığın olduğu kocaman bir akvaryum konuyor.

Haliyle, büyük olan acıktıkça küçükleri yiyor...
Daha sonra akvaryumun ortasına dikey bir cam yerleştiriliyor, böylece akvaryum ikiye ayrılıyor. Büyük balık bir tarafa küçük balıklar da diğer tarafa yerleştiriliyor.
Büyük balık cam bölmeyi geçmek ve küçük balıkları yemek için defalarca deneme yapıyor.
Bu durum tam 28 saat boyunca sürüyor. 28 saatin sonunda büyük balık artık diğer tarafa geçmek için mücadele etmeyi bırakıyor.


Deneyin sonunda cam bölme kaldırılıyor



Büyük balık küçükleri yemek için hiçbir hamle yapmıyor. Saatler geçtiği hâlde onları yemediği görülüyor.

Buna psikolojide 'Öğrenilmiş Güçsüzlük' deniyor.
İstatistiklere göre bir çocuk ergenlik yaşına gelinceye kadar ortalama 148.000 defa anne babasının, 'yapma; elleme, dokunma,' gibi sözlerini duyuyormuş.
Böyle olunca da çocukta büyüyünce 'yapamama', 'edememe' özellikleri gelişiyor ve özgüvenini yitiriyormuş.

Zihinsel Güç


İki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar verirler. Piknik yerine vardıklarında anne yemeği hazırlarken, çocuklar babalarıyla birlikte yürüyüşe çıkar. Uzun bir yürüyüşten sonra oldukça yorulan küçük çocuk yalvarırcasına bakan gözlerle,

- 'Babacığım çok yoruldum. Lütfen beni kucağında taşır mısın?' der.
Baba;

- 'Ben de yorgunum oğlum'' der demez çocuk ağlamaya başlar.

Baba tek kelime etmeden ağaçtan bir dal keser. Dalı bıçakla biçimlendirip, çocuğa zarar vermeyecek biçimde yontar.

Sonra dalı oğluna verir.

- 'Al oğlum, sana güzel bir at' der.

Çocuk sevinçle dal parçasından yontulmuş ata biner ve sıçrayarak, ata vurarak annesinin yanına doğru gitmeye başlar. Babasını ve ablasını geride bırakmıştır bile...
Baba gülerek kızına:

- 'İşte yaşam budur kızım. Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin. İşte o zaman kendine değnekten bir at bul ve neşe ile yoluna devam et. Bu at, bir arkadaş, bir şarkı, bir çiçek, bir şiir yada bir çocuğun tebessümü olabilir.'

Değnekten atınız hiç eksik olmasın..
(Sayın Alirıza ÖZER'e teşekkürler)
....

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

KURTLAR



Yine , e-posta dan çıkan güzel bir ileti.
Okumakta zorlanıyorsanız üzerine tıklayıp resmi büyütün.
Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

öğrendim ki....

Yıllar sonra öğrendim ki... Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız. Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, gerisini karşı tarafa bırakırsınız.
Öğrendim ki... Güveni geliştirmek yıllar alıyor, yıkmak bir dakika.
Öğrendim ki... Hayatında nelere sahip olduğun değil kiminle olduğun önemli.
Öğrendim ki... Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün, ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.
Öğrendim ki... Kendini en iyilerle kıyaslamak değil, kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.
Öğrendim ki... İnsanların başına ne geldiği değil, o durumda ne yaptıkları önemli.
Öğrendim ki... Ne kadar küçük dilimlersen dilimle her işin iki yüzü var.
Öğrendim ki... Olmak istediğim insan olabilmem çok vakit alıyor.
Öğrendim ki... Karşılık vermek, düşünmekten çok daha basit.
Öğrendim ki... Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek, hangisi son gorüşme olacak bilemiyorsun.
Öğrendim ki... "Bittim" dediğin andan itibaren pilinin bitmesine daha çok var.
Öğrendim ki... Sen tepkilerini kontrol edemezsen, tepkilerin hayatını kontrol eder.
Öğrendim ki... Kahraman dediğimiz insanlar bir şey yapılması gerektiğinde, yapılması gerekeni şartlar ne olursa olsun yapanlardır.
Öğrendim ki... Affetmeyi ögrenmek deneyerek oluyor.
Öğrendim ki... Bazı insanlar sizi çok seviyor ama, bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.
Öğrendim ki... Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz, bazıları hiç karşılık vermiyor.

Öğrendim ki... Para ucuz bir başarı.

Öğrendim ki... Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları kaldırmak için elini uzatır.


Öğrendim ki... İki insan aynı şeye bakıp tamamen farklı şeyler görebilir.

Öğrendim ki... Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar daha uzun yol yürüyor.

Öğrendim ki... Hiç tanımadığın insanlar, iki saat icinde, senin hayatını değiştirebilir.


Öğrendim ki.....Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.


Öğrendim ki... Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.

Öğrendim ki... Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları da affetmek gerekir.

Öğrendim ki... Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Öğrendim ki... Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

Öğrendim ki... Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

BUNLARI UNUTMA ÇOCUĞUM

Çalışma hayatının genel kanunları:
Her işin ve mesleğin kendi bünyesine göre çalışma ve işleme usul ve kuralları vardır. Bunu meslek sahipleri bilir.
Bir de fizik ve fikri her nevi çalışma hayatının ve genellikle başarılı olmanın, düşünen aklın şaşmaz kanunları halinde bir takım genel ve rasyonel düsturları vardır ki, ben burada bunlardan benim bildiği kadarını açıklayacağım:
Çalışma için uygun gün ve saat bekleme. Bil ki, her gün ve her saat çalışmanın en uygun zamanıdır.
Çalışmak için uygun yer ve köşe arama.
Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en uygun yeridir.
Bir günde ve bir zamanda yapman lâzım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi, işi de kendine yeter.
Bir zamanda yalnız tek bir iş yap, yalnız bir ders, bir kitap, hatta bir fasıl üzerinde çalış. Ta ki, dikkattin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir zamanda birden fazla iş yapayım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış olan büyük İslam mütefekkiri "İmam-ı Gazali"ye "İhya-i Ulum" adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücuda getirdiğini sormuşlar:
"Bir zamanda yalnız bir fasıl, bir bahis, bir konu üzerinde çalıştım" demiş. Başladığın bir işi (bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi) yapıp bitirmeden başka bir işe (derse, kitaba ve vazifeye) başlama. Yarıda kalan iş başlanmamış demektir.

Bir günün işini (dersini, vazifesini) bitirdikten sonra ertesi gün ne iş yapacağına karar ver. Yahut, hiç olmazsa çalışmaya başlamadan evvel, hangi iş (ders, kitap) üzerinde çalışacağını düşünüp kararlaştır ve çalışmaya bu kararla otur.
Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya oturmadan evvel düşün ve çalışman için gerekli olan şeyler arasında ve elinin altında bulundur. Tâ ki, ikide bir kalem, kağıt aramaya kalkıp da dikkatin dağılmasın.
Bir işe başlamadan evvel o işi (dersi, vazifeyi, kitabı) en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir şekilde nasıl yapmak, nasıl öğrenip etüd etmek mümkün olduğunu iyice düşünüp hesapla.
Çalıştığın bir iş (bir ders, bir kitap, bir yazı) üzerinde herhangi bir güçlüğü yenmeden bir adım bile gerileme. Yine bil ki; çalışma sevgisi güçlükleri yenmekten doğar ve kuvvetlenir. Güçlüğü yenmekten hasıl olan manevi zevk eşsiz bir zevktir. Emin ol ki; harple zafer ve işte başarı yılmayanındır. Sebat önünde güçlükler erir ve imkansız görünen, mümkün olur.
Bir dersi, bir kitabı en basit elemanlarına, kısım, fasıl ve bahislerine ayır. Sıra ile her bahsi iyice ve noksansızca anlayıp öğrenmeden öbür bahse geçme. Fasıllar ve bahisler üzerinde bir kör gibi yürü. Yani attığın adımı iyice basmadan öbürünü atma.
Devamlı ve planlı çalış. Ve her gün aynı saatlerde mutlaka çalışmaya otur. Çalışmayı uzun süre kesip terk etme. Hasta ve yorgun değilsen tatil aylarında bile yavaş ve az da olsa çalış ki, çalışma alışkanlığın körlenmesin ve tekrar çalışmaya koyulmak için zahmet çekmeyesin. Bir iş üzerinde yorulursan dinlenmek için işini değiştir ve çalışma hızını yavaşlat. Fakat dinlenme bahanesi ile, asla boş oturma. Boş oturanın içi işlemeyen demir gibi, pas tutar.
Verimli çalışmayı sakın iş üzerinde geçirdiğin zamanla ölçüp de, eh bugün şu kadar saat çalıştım, yetişir deme. Çalışmanın sonucuna ve öğrendiğine bak.
Fikrî çalışmalar için, aynı saatlerde devamlı ve düzenli bir surette, günde iki üç saat bile yeterlidir. Büyük İslam düşünürü İbn-i Sina, dünyaca meşhur olan Kitabu-ş-şifa'sını, her gün, sabah namazından sonra Bağdat'taki bir camiin büyük kandili altında oturarak, kuşluk vaktine kadar, yani takriben iki saat çalışmak suretiyle vücuda getirmiştir. Meşhur İngiliz düşünürü Spencer, muazzam eserlerini, günde iki saat çalışarak yazmıştır. Her sene bin, bin iki yüz sahifelik eser veren Fransız edibi Emile Zola'ya bu başarısının sırrını sormuşlar:

-"Her gün yalnız üç saat çalışır ve yazarım." demiş.

Sabırlı ol genç dostum. Damlaya damlaya göl olur ve aynı noktaya düşen damlacıklar zamanla mermeri bile deler.
Bir işe başladığın bir dersi öğrenmeye başladığın, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya koyulduğun zaman telaş edip sabırsızlanma. Sakin ve metin ol yol al, fakat acele etme. Sindirerek çalış ve öğren…
İşinde ve derslerinde herhangi bir fikrî noktayı küçümseyerek ihmal edip geçme. Küçük ihmalden bazen büyük zararlar doğduğunu unutma.
Gece yatağına uzandığın zaman, o gün ne yapacağını kendine sormadan uyuma…
Her gün iyi bir eserden yüksek sesle beş on sahife oku. Bu sayede konuşma ve söz söyleme yeteneğin gelişir.
Rastladığın edebi, felsefi bazı; güzel parçaları ezberle. Bu sayede hem kelime ve ifade haznen zenginleşir hem de hafızan kuvvetlenir
Çalıştığın bir dersin, bir kitabın fasıl ve bahislerini bitirdikçe, kitabı kapayıp, okuduğunu ezberden özet halinde not et. Bir dersi, bîr kitabı en iyi anlayıp öğrenmenin yolu, onu bu şekilde yazmaktır.Bir dersten öğrendiğin, bir kitaptan okuduğun fasıl ve bahisleri arkadaşlarınla ezberden müzakere ve münakaşa et. Bu suretle hem zekan işler ve öğrendiğin hazmolur, hem hafızan kuvvetlenir; hem de düzgün konuşma ve fikirlerini açık o!arak ifade etme yeteneği kazanırsın.
Dikkat et: Sözlerin ve yazıların kısa, açık ve anlamlı olsun.
Fikrî çalışmanın herkesin mizacına göre değişen verimli ve eşref saatleri vardır. Bunlar bazı kimseler için sabahın erken saatleri, bazıları için de öğleye doğru, öğleden sonra, gece saatleridir. Kendini yokla ve senin eşref saatlerin hangileri ise, bunları hiç bir eğlenceye feda edip kaçırma.
Okuduğun bir kitapta rastladığın güzel bir parçayı veya orijinal bir fikri yerini ve sahifesini işaret ederek not al. Bu suretle biriktirdiğin nottan bir dosyaya veya bir iş kutusuna sırasıyla yerleştir. Bir yazı yazmak veya bir eser yapmak istediğin zaman bu notlar senin için zengin bir malzeme hazinesi olur.
Bir konu hakkında bir yazı veya bir eser yazmaya karar verdiğin zaman, evvela bu konu üzerince evvelce yazılmış eserleri oku. Ta ki; yazılmış ve söylenmiş şeyleri tekrar edip ömrünü israf etmeyesin.
Gök kubbe altında yepyeni hiçbir fikir yoktur. En yeni fikir, eski bir fikrin yeni bir elbise giymişidir.
Her şeyden evvel, ana dilini iyi konuşmayı ve iyi yazmayı öğren. İnsan için en faydalı olanı kendi ana dilidir.
Dilbilgisi bir amaç değil, bir araçtır. Asıl amaç olan, fikir zenginliğidir.
Kişinin kıymeti dilinin altında ve kaleminin ucunda gizlidir. Onu söz ve yazı açığa vurur.
Bir işi yapıp yapmamakta kararsızlığa düştüğün vakit, iki şıktan her birinin fayda ve zararlarını iyice hesapla. Faydası çok, zararı az olan şıkkı tercih et.
Bir işe öfkeli ve sinirli iken karar verme. Bekle öfken geçsin. Zira öfke île kalkan zararla oturur.
Çok konuşma. Yerinde ve özlü konuş. Kıymet ve tesir çok sözde değil, yerinde ve özlü sözdedir.
Kimsenin yüzüne karşı söyleyemediğini arkasından söyleme ve bil ki arkadan konuşma korkaklığın en kötü şeklidir.
Kimsenin cahilliğini yüzüne vurma. Bil ki insanları en ÇOK kızdıran ve gücendiren, cahilliklerinin yüzlerine vurulmasıdır.
Yalan söyleme. Yalan söyleyen yakalanma korkusu içinde yaşayan hırsız gibidir.

Daima olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol. Olduğundan fazla görünmek isteyen, karşısındakilere kendi ahmaklığını göstermiş olur.


Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

BİR KUTU YAŞAM GÖNDERİYORUM SANA

Bir kutu dolusu yaşam gönderiyorum sana, sade bir kurdeleyle süslenmiş. Çöz kurdeleyi ve kaldır yavaşça kutunun kapağını..

Kocaman bir fırça ve bin renk koydum kutuya bir cennet resmi yapıp içine gir diye...

Düşler serpiştirdim gizlice, düş kurmayı unutma diye.

Bir tanede elma şekeri yerleştirdim, içindeki çocuğu yeniden tadabil diye...

Güneşin batışını, billur suyun sesini, kırmızıyı, gelinciklerin saflığını, taze ekmeğin kokusunu ve bir gülümsemenin sıcaklığını da sığdırdım.

Ruhlarımız aç kalmasın diye...
Kutuya biraz da sevecenlik koydum, güçlü ol diye, çünkü acımasız olan güçsüzdür.

Beyaz bir güvercin uçup kendi kondu kutuya, barışı ve özgürlüğü sunmak için....

Bir buket sevgi, bir yudum aşk ve yarım bir elma da koymadan edemedim. Paylaşmayı anımsayalım diye...
İçtenliği, umudu neşeyi, bağışlayıcılığı, özgüveni ve açık yürekliliği unutmadım, "Ben" in dışına çıkıp bize ulaşabilelim diye...

Son olarak da bir kart iliştirdim kutuya bak bu kartta neler yazıyor:

Bu kutunun kapağını her kaldırışında yaşamla ilgili yepyeni şeyler keşfedeceksin.
Yaşamak için yarını bekleme, al yaşamı kollarının arasına ve sımsıkı sarıl yaşamdan yalnızca almak yerine ona bir şeyler ver.
Kısacası bütünüyle " insan " ol.

Unutma !
Yaşam dokuması henüz tamamlanmamış ,
olağanüstü güzellikte bir duvar halısıdır ve
sana ait olan boşluğu yalnız sen doldurabilirsin.




Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

BAŞARININ ON SIRRI

Başkan Lyndon JOHNSON, başkan olmadan önce başarı için 10 maddelik bir liste oluşturdu:

1. İsimleri unutmamayı öğren. Bu konuda başarısızlık ilginin yeterli olmadığını gösterir.

2. Rahat bir insan ol ki insanlar seninle birlikteyken sıkıntı duymasın.

3. Telaşsız, sakin bir insan ol ki etrafındaki olayları sağlıklı değerlendirebilesin.

4. Bencil olma. Çevrende her şeyi biliyorum havası uyandırma.

5. Her şeyle ilgili ol ki insanlar seninle olmaktan bir şeyler elde etsin.

6. Kişiliğindeki derme - çatma özellikleri bulup onlardan kurtulmaya çalış.

7. Kafandaki yanlış anlamalardan kurtulmaya çalış, içini boşalt.

8. Bir kişinin başarısı karşısında onu kutlama ve üzüntülü durumlarda taziyelerini bildirme fırsatlarını hiçbir zaman kaçırma.

9. Samimi bir şekilde yapmayı öğrenene dek insanlardan hoşlanmaya çalış.

10. İnsanlara manevi güç ver, onlar da sana içten karşılık verir



Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

korkunun gerçek nedenleri

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.


Sevilmekten korkuyor,
kendisini sevilmeye layık görmediği için.

Düşünmekten korkuyor,
sorumluluk getireceği için.

Konuşmaktan korkuyor,
eleştirilmekten korktuğu için.

Duygularını ifade etmekten korkuyor,
reddedilmekten korktuğu için.

Yaşlanmaktan korkuyor,
gençliğinin kıymetini bilmediği için.

Unutulmaktan korkuyor,
dünyaya iyi birşey vermediği için.

Ölmekten korkuyor,
aslında yaşamayı bilmediği için.

Ve yaşamaktan korkuyor,
kendisi için değil, başkalarına göre yaşadığı için


Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

EN İYİ HABER

Arjantinli ünlü golfçü Robert de Vincenzo, yine bir turnuvayı kazanmış, ödülünü alıp kameralara poz vermiş ve kulüp binasına gidip oradan ayrılmak üzere hazırlanmıştı.

Bir süre sonra binadan çıkıp otoparktaki arabasına yürürken yanına bir kadın yaklaştı. Kadın, başarısını kutladıktan sonra ona çocuğunun çok hasta ve ölmek üzere olduğunu anlattı. Zavallı kadının hastane masraflarını ödemesi olanaksızdı.Kadının anlattığı öykü de Vincenzo’yu çok etkilemişti, hemen cebinden bir kalem çıkarttı ve turnuvadan kazandığı paranın bir miktarını yazdı çek defterine.
Çeki kadının eline sıkıştırırken de ona; "Umarım bebeğinin iyi günleri için harcarsın" dedi.

Ertesi hafta kulüpte öğle yemeği yerken, profesyonel golf derneğinin bir görevlisi yanına gelerek; "Otoparktaki görevli çocuklar geçen hafta turnuvayı kazandıktan sonra yanınıza bir kadının geldiğini ve onunla konuştuğunuzu söylediler bana" dedi. De Vincenzo, evet anlamında başını salladı. "evet" dedi.
Görevli, "Size bir haberim var. O kadın bir sahtekardır. Üstelik hasta bir çocuğu da yok. Sizi fena halde kandırmış arkadaşım."

De vincenzo; "Yani ortada ölümü bekleyen bir bebek yok mu?" Dedi.

"Hayır, yok" dedi görevli.

"İşte bu, bu hafta duyduğum en iyi haber" dedi, De Vincenzo.

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

Baba nasihati





Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’e , Şeyh Edebali'nin vasiyeti

Ey Oğul!

Beysin!

Bundan sonra öfke bize ; uysallık sana...

Güceniklik bize; gönül almak sana..

Suçlamak bize; katlanmak sana..

Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana..

Geçimsizlikler, çatışmalar,uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana..

Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana ...

Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana..

Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..

Ey Oğul!Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun.

Beyliğini mübarek kılsın.

Hak yoluna yararlı etsin.

Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin.

Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin.

Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize vaat edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.

Oğul!Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın.

Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin..

Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder.

Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!..

Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir.

Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır.

Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.

Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın

. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.

Dünya, senin gözlerinin gördüğügibi büyük değildir.

Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.

Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.

Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.

Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme!

Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...

Şu üç kişiye;
yani , cahiller arasındaki alime , zengin iken fakir düşene ve , hatırlı iken, itibarını kaybedene acı!

Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözü pek) derler.

En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.

Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlıyı 600 sene yaşatmıştır.)

İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..

Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.

Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.

Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir.

Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.

Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!..

Yalnızlık korkanadır.

Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.

Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!..

Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.

Osman!

Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.

Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.

Şeyh Edebali13. Yüzyıl, Söğüt-Bilecik-Türkiye

Not: Osman Bey, vefatında 68 yaşında idi. Tarih ise, Ağustos 1326'yi gösteriyordu. (Allah rahmet eylesin.)
Vefat ettiğinde geriye bıraktığı mal varlığı şunlardı : Bir at zırhı, bir çift çizme, birkaç tane sancak, bir kılıç, bir mızrak, bir tirkeş, birkaç at, üç sürü koyun, tuzluk ve kaşıklık.

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

90/10 Sırrını keşfedin : Bu hayatınızı değiştirecek.


90/10 Nedir?
Bir örnek verelim.


Ailenizle kahvaltı yapıyorsunuz. ............Kızınız, kahve fincanına çarpıyor ve bir fincan kahve gömleğinizin üzerine dökülüyor.

Biraz önce olan olay üzerinde hiç bir kontrolünüz yok.

Sonradan olacaklar ise sizin davranışınıza göre belirlenecek. ....................

Lanet ediyorsunuz.

Kahveyi üzerinize döktüğü için kaba bir şekilde Kızınızı azarlıyorsunuz.
Kızınız üzülüyor ve ağlamaya başlıyor.
Kızınızı azarladıktan sonra eşinize dönüyor ve kahve fincanını masanın kenarına çok yakın koyduğu için eleştiriyorsunuz.Bunu kısa bir sözlü tartışma takip ediyor.

Öfkeyle üst kata çıkıyor ve gömleğinizi değiştiriyorsunuz.Aşağıya indiğinizde Kızınızı, ağlamaktan dolayı kahvaltısını bitirememiş ve okul için hazırlanamamış bir halde buluyorsunuz. Kızınız otobüsü kaçırıyor.

Eşinizin işe gitmek için hemen çıkması gerekiyor.
Hemen aceleyle arabanıza koşuyorsunuz ve Kızınızı okula bırakmak üzere hareket ediyorsunuz.

Geç kaldığınız için, saatte 40 km hız sınırlaması olmasına rağmen saatte 70 km hızla gidiyorsunuz. 15 dakikalık gecikmeden ve hız limitini aştığınız için ödediğiniz 60.000.000 TL trafik cezasından sonra okula ulaşıyorsunuz.

Kızınız size “Hoşçakal” demeden binaya koşuyor. Ofise 20 dakika gecikmeyle geliyorsunuz ve evrak çantasını evde unuttuğunuzu anlıyorsunuz.

Gününüz korkunç bir şekilde başladı!

Devam ettikçe, kötüleşiyor, daha da kötüleşiyor sanıyorsunuz.
Eve gitmeyi dört gözle bekliyorsunuz. ........

Eve ulaştığınızda , eşiniz ve Kızınızla olan ilişkilerinizde araya sıkıştığınızı sanıyorsunuz.

Neden?

Sabahleyin nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak!

Neden kötü birgün geçirdiniz?

A) Kahve sebep oldu
B) Kızınız sebep oldu
C) Polis sebep oldu
D) Siz sebep oldunuz

Cevap “D” şıkkı.

Kahvenin dökülmesinde sizin bir kontrolünüz yoktu.Sizin gününüzün kötü geçmesine o 5 saniye içindeki davranışlarınız sebep oldu.

Olabilecek ve olması gereken ise şöyleydi:

Üzerinize kahve sıçradı. Kızınız ağlamak üzere. Siz nazikçe “Tamam tatlım, bir dahaki sefere biraz daha dikkatli olman gerek” diyorsunuz.
Havluyu kaptığınız gibi üst kata çıkıyorsunuz. Gömleğinizi değiştirip,evrak çantasını aldıktan sonra aşağıya iniyorsunuz ve aynı anda pencereden Kızınızın otobüse bindiğini görüyorsunuz. Kızınız geri dönüp el sallıyor.
Siz ve eşiniz ise gitmek için birlikte çıkmadan önce öpüşüyorsunuz. 5 dakika önce işe geliyorsunuz ve çalışma arkadaşlarınıza neşeli bir şekilde selam veriyorsunuz. Patronunuz ne kadar güzel bir günde olduğunuz hakkında konuşuyor.

Farka bakın!

İki farklı senaryo. .......İkisi de aynı başladı. İkisi de farklı bitti.

Neden?

90/10 sırrı inanılmazdır!

Çok azımız bunun farkındadır.

Sonuç?

Pek çok insan gereksiz yere stresten, dertlerden, problemlerden ve baş ağrısından acı çekmektedir.
Bu sır nedir?
Hayatın %10’u, sizin başınıza gelenlerden oluşur.
Hayatın diğer %90’ına ise sizin bu başınıza gelenlere nasıl davrandığınızla karar verilir.

İnsanlar anlamsız şeyler söyler ve yaparlar. İnsanlar hasta olurlar. Arabalar bozulurlar. Uçaklar geç kalır ve bütün planlarımızı alt üst ederler. Trafikte bir sürücü canımızı sıkabilir v.s. Bu %10’luk kısım tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşir.
Diğer %90’lık kısım farklıdır. Diğer %90’lık kısmı siz belirlersiniz.
Nasıl? Olaylara yaklaşımınızla! Nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak.

Gerçekten olanların %10’unda hiç bir kontrolünüz yok. Diğer %90’ı ise sizin tepkinizle belirlenir



(ABD den bir siteden alıntı olarak bir yerlerde okuduğumu hatırlıyorum bu yazıyı.. Bir ufacık davranış farkının insan hayatları üzerindeki etkisi bundan daha iyi anlatılamazdı.. Sevdiklerinize kızmak üzereyken bu yazıyı getirin aklınıza, ve ondan sonra tepki gösterin .Olur mu ? R.B)



Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

İHANET VE SADAKAT

İhanetin adı göçmen bir kuşa verilmiş, sadakatin adı ise bir serçeye.

Göçmen kuş bütün bahar ve yaz boyunca

Küçük koyun üstünde uçmuş serçeyle beraber

Küçük sinekleri, kurtları yemişler

Kış yağmurlarıyla şaha kalkmış derelerden su içmişler

Masmavi gökyüzünde dans etmişler

Çiçek açan ağaçlara konup, papatya tarlalarında gezmişler.

Birbirlerine söz vermiş kuşlar;

Ayrılmayacağız diye.



Ama kış gelmiş,

Göçmen kuş adına yakışanı yapmaya kararlıymış,

Serçe ise her zamanki gibi sadık

Ama sevgi de yabana atılmaz bir gerçek

Ayrılık acı, ihanet kötüymüş serçe için

Yaşamaksa önemli imiş göçmen için

O baharların tatlı eğlencesiymiş sadece

Gel demiş serçeye senle beraber başka bir bahara uçalım

Serçe ise burada bekleyelim demiş yeni baharı

Ama kış acımasızdır demiş göçmen,

Yaşayamayız burada, aç kalır üşürüz

Serçe hayır demiş korunuruz kötülüklerinden kışın beraber

Göçmen inanmamış serçeye hayır demiş gidelim.



Serçe için gitmek nasıl bir ihanetse yaşadığı yere

Kalmakta aynı şekilde ihanetmiş sevgiliye

Ve karar vermiş sevgiyi seçmiş

Uçacakmış yeni bir bahara.



Göçmen ve serçe çıkmışlar yola,

Ama serçe zayıfmış, onun kanatları uzun uçuslar için değil.

Dayanamayacakmış bu yola

Oysa göçmenin kanatları güçlüymüş

Çünkü o hep kaçarmış kışlardan

Hep gidermiş zorluklarından kışın yeni baharlara



Bir fırtına yaklaşıyormuş.

Göçmen hızlı gidiyormuş fırtınadan, yakalanmayacakmış

Ama serçe iyice zayıf kalmış, yavaşlamaya başlamış

Göçmene duralım demiş artık.

Biraz dinlenelim

Göçmen itiraz etmiş, fırtına demiş, ölürüz.

Serçe çok fırtına görmüş, kurtuluruz demiş.

Ama göçmen yürü demiş serçeye birazdan okyanuslara varacağız

Serçe sevgisine uymuş ve peşinden son bir gayretle gitmiş göçmenin



Birazdan varmışlar okyanusa

Kurtuluşuymuş bu büyük deniz göçmen için çok iyi bilirmiş buraları

Ama serçe ilk kez görüyormuş ve sanki gökyüzünden daha büyükmüş bu yeni mavi

Serçe artık dayanamıyormuş, son bir sevgi sesiyle seslenmiş göçmene

Artık gidemiyorum.

Göçmen serçeye bakmış,

Bakmış ve yoluna devam etmiş....



Okyanus çok büyükmüş, serçe ise çok küçük

Serçenin sevgisi de çok büyükmüş ama göçmen çok küçük.



Mavi sularında okyanusun

bir minik sadakat

Yeni bir baharın koynunda

koca bir ihanet...


Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

KİŞİLİK...........

Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor. Sınıfa bir bakış atıp kürsüye geçiyor.


Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor.
"Bakın" diyor.

"Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey..."


Sonra (1)'in yanına bir (0) koyuyor:
"Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)'i (10) yapar".


Bir (0) daha...
"Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz".


Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor:
Yetenek... disiplin... sevgi...


Eklenen her yeni (0)' ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca...

Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1)'i siliyor.


Geriye bir sürü sıfır kalıyor.

Ve Hoca yorumu patlatıyor:


"Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir".


Sınıf, mesajı alıp sessizliğe gömülür...
Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

İSRAF

Ondokuz yıl evveldi. Stockholm' e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi. Sabahleyin, traş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir yazı gördüm.
- " Lütfen diyordu,
-" Traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın. Yanda bir kutu var, oraya bırakın. Bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayiine yardımcı olun. "
Doğrusu hayretler içinde kaldım.Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde, " İsveç çeliğinden yapılmıştır " diye yazardı.
İşte o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.
İsviçre de zaman zaman, belli periyotlarda, radyolar, televizyonlar, basın bir haberi duyurur. " Şu tarihte, şu saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kağıt, ambalâj, kutu varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun. İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun.
Yedi yaşında idim, rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu. Bir tane yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyor.
Çocukluk işte, " Aman babaanne " dedim." Bir pirinç tanesi için bu kadar çaba harcamaya, yorulmaya değer mi? "
Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu. " Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun " dedi.
" Hiç pirinç üretilirken gördün mü ? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanın göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun? "
Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.
Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain'in proposlarını okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım.
Alain, " Bir insan, yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur " diyordu. İlâve ediyordu. " Bir iğnenin üretiminde binlerce insanın alın teri, göz nuru, el emeği vardır " diyordu.
Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevâzı yaşayan insanlardır. Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar, Japonlara göre ruhen tekâmül edememiş, hayatın mânâsını anlayamamış kimselerdir.
Böyleleriyle, " Zavallı, evini belediye mezat salonuna çevirmiş " diye eğlenirler. Bir insanın gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır.
Vaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan geçer. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşınca zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve
-" Şu andan itibaren " der,
-" Allah şahidim olsun ki, Japonlar'ın iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim. "
Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır.
Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok.
Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Yarabbim, ne kadar sade, ne kadar mütevâzı, ne kadar gösterişten uzak ...Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan boş yere akıtmakta, gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, yemek yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz ?
Hayat çok ince, akıl almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki, ilkokul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım ..."Bir mıh, bir nal kaybettirir. Bir nal, bir atı, bir at, bir orduya savaşı kaybettirir " diyordu.
Maddî durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım, ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız.
Bunda parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır.

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

IQ mu? yoksa EQ mu?

Evliliğinin daha üçüncü yılında karısı, arkadaşlarına hissettiği sevgi açlığından söz etmeye başlamıştı.
Aşk evliliği olarak başlayan ilişki, beşinci yılına varmadan çatırdamaya başladı. Karısına koştuğu şart şuydu;
-" Seninle evli kalmamı istiyorsan yemeğim üç öğün, düzenli olarak odama gelecek. Benden dostluk veya yakınlık beklemeyeceksin. Bunlardan şikayet de etmeyeceksin!"

Evliliği 11 yıl sürdü. Boşanmanın ardından çocuklarından ayrılmanın üzüntüsü ve aşırı çalışma, beraberinde şiddetli bir mide ülseri getirdi.
Hastalığı sırasında kendisiyle ilgilenen kuzeniyle bir mantık evliliği yaptı. Ama sürekli başka kadınlarla kısa ilişkiler kurdu.
Duygusal hayatında gerçekten mutlu olduğu uzun bir dönem yaşamadı. Zaman zaman bu yüzden fiziksel sağlığını da kaybetti.

Dünyanın belki de gelmiş geçmiş en zeki adamından bahsediyoruz; Albert Einstein'dan ...
IQ' su sıradan insanlarla karşılaştırılamayacak kadar yüksek bir dahi ... Nobel Fizik Ödülü sahibi ... Keman çalan, mükemmel satranç oynayan, üstün bir beyin ...
EQ, yani, " Emotional intellegence " (duygusal zeka) dersen yerlerde sürünüyor!
Einstein‘in yaşadığı yıllarda daha bu ayırım yapılmamıştı doğal olarak. Günümüzde ise hangisinin daha önemli olduğu tartışılıyor ...

"IQ sizi okuldan mezun eder, EQ ise hayattan!" deniyor.
Tanıma göre , EQ, duygularınızı ve iletişimi hayatta ne kadar doğru kullandığınızı ölçer. Başkalarının duygularını anlama, yaratıcılık, esneklik, dayanıklılık, stresle mücadele, liderlik vasfı, konsantrasyon, kendinizle ve diğer insanlarla ilişkilerinizle ilgilenir.
IQ ise, öğrenme ve anlama yeteneğini, mantık yürütme, bilgiyi kullanma, soyut düşünce ve analitik yetenekleri ölçer.
Televizyonun düğmesini açamayan anneannenin, insanları nasıl bu kadar iyi tanıdığı ve ev içi kavgaları nasıl bu kadar beceriklilikle sakinleştirebildiğini bu şekilde açıklıyoruz.
Veya tam tersi, doktora sahibi insanların bazı tartışmalar sırasında nasıl kendilerinden geçip şiddet uygulayabildiklerini ... Ya da çocuklarını niye berbat yetiştirebildiklerini...
Veya evlilik programlarında avuç avuç EQ' suz insanın nasıl birbirine girip gözyaşlarına boğulduklarını.
IQ' ları ne durumda, onu tartışmıyoruz bile zaten!
Uzmanlar EQ' nun zamanla geliştirilebileceğini, ama muhtemelen eğitiminiz sırasında okul ve aile tarafından ihmal edilmiş olduğunu söylemekteler.

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!
Web Analytics