KENDİNE GÜVEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KENDİNE GÜVEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KORKULARIMIZ VE BİZ

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.

Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermediği için.
Ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.
Ve yaşamaktan korkuyor, kendisi için değil, başkalarına göre yaşadığı için.

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

BUNLARI UNUTMA ÇOCUĞUM

Çalışma hayatının genel kanunları:
Her işin ve mesleğin kendi bünyesine göre çalışma ve işleme usul ve kuralları vardır. Bunu meslek sahipleri bilir.
Bir de fizik ve fikri her nevi çalışma hayatının ve genellikle başarılı olmanın, düşünen aklın şaşmaz kanunları halinde bir takım genel ve rasyonel düsturları vardır ki, ben burada bunlardan benim bildiği kadarını açıklayacağım:
Çalışma için uygun gün ve saat bekleme. Bil ki, her gün ve her saat çalışmanın en uygun zamanıdır.
Çalışmak için uygun yer ve köşe arama.
Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en uygun yeridir.
Bir günde ve bir zamanda yapman lâzım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi, işi de kendine yeter.
Bir zamanda yalnız tek bir iş yap, yalnız bir ders, bir kitap, hatta bir fasıl üzerinde çalış. Ta ki, dikkattin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir zamanda birden fazla iş yapayım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış olan büyük İslam mütefekkiri "İmam-ı Gazali"ye "İhya-i Ulum" adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücuda getirdiğini sormuşlar:
"Bir zamanda yalnız bir fasıl, bir bahis, bir konu üzerinde çalıştım" demiş. Başladığın bir işi (bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi) yapıp bitirmeden başka bir işe (derse, kitaba ve vazifeye) başlama. Yarıda kalan iş başlanmamış demektir.

Bir günün işini (dersini, vazifesini) bitirdikten sonra ertesi gün ne iş yapacağına karar ver. Yahut, hiç olmazsa çalışmaya başlamadan evvel, hangi iş (ders, kitap) üzerinde çalışacağını düşünüp kararlaştır ve çalışmaya bu kararla otur.
Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya oturmadan evvel düşün ve çalışman için gerekli olan şeyler arasında ve elinin altında bulundur. Tâ ki, ikide bir kalem, kağıt aramaya kalkıp da dikkatin dağılmasın.
Bir işe başlamadan evvel o işi (dersi, vazifeyi, kitabı) en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir şekilde nasıl yapmak, nasıl öğrenip etüd etmek mümkün olduğunu iyice düşünüp hesapla.
Çalıştığın bir iş (bir ders, bir kitap, bir yazı) üzerinde herhangi bir güçlüğü yenmeden bir adım bile gerileme. Yine bil ki; çalışma sevgisi güçlükleri yenmekten doğar ve kuvvetlenir. Güçlüğü yenmekten hasıl olan manevi zevk eşsiz bir zevktir. Emin ol ki; harple zafer ve işte başarı yılmayanındır. Sebat önünde güçlükler erir ve imkansız görünen, mümkün olur.
Bir dersi, bir kitabı en basit elemanlarına, kısım, fasıl ve bahislerine ayır. Sıra ile her bahsi iyice ve noksansızca anlayıp öğrenmeden öbür bahse geçme. Fasıllar ve bahisler üzerinde bir kör gibi yürü. Yani attığın adımı iyice basmadan öbürünü atma.
Devamlı ve planlı çalış. Ve her gün aynı saatlerde mutlaka çalışmaya otur. Çalışmayı uzun süre kesip terk etme. Hasta ve yorgun değilsen tatil aylarında bile yavaş ve az da olsa çalış ki, çalışma alışkanlığın körlenmesin ve tekrar çalışmaya koyulmak için zahmet çekmeyesin. Bir iş üzerinde yorulursan dinlenmek için işini değiştir ve çalışma hızını yavaşlat. Fakat dinlenme bahanesi ile, asla boş oturma. Boş oturanın içi işlemeyen demir gibi, pas tutar.
Verimli çalışmayı sakın iş üzerinde geçirdiğin zamanla ölçüp de, eh bugün şu kadar saat çalıştım, yetişir deme. Çalışmanın sonucuna ve öğrendiğine bak.
Fikrî çalışmalar için, aynı saatlerde devamlı ve düzenli bir surette, günde iki üç saat bile yeterlidir. Büyük İslam düşünürü İbn-i Sina, dünyaca meşhur olan Kitabu-ş-şifa'sını, her gün, sabah namazından sonra Bağdat'taki bir camiin büyük kandili altında oturarak, kuşluk vaktine kadar, yani takriben iki saat çalışmak suretiyle vücuda getirmiştir. Meşhur İngiliz düşünürü Spencer, muazzam eserlerini, günde iki saat çalışarak yazmıştır. Her sene bin, bin iki yüz sahifelik eser veren Fransız edibi Emile Zola'ya bu başarısının sırrını sormuşlar:

-"Her gün yalnız üç saat çalışır ve yazarım." demiş.

Sabırlı ol genç dostum. Damlaya damlaya göl olur ve aynı noktaya düşen damlacıklar zamanla mermeri bile deler.
Bir işe başladığın bir dersi öğrenmeye başladığın, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya koyulduğun zaman telaş edip sabırsızlanma. Sakin ve metin ol yol al, fakat acele etme. Sindirerek çalış ve öğren…
İşinde ve derslerinde herhangi bir fikrî noktayı küçümseyerek ihmal edip geçme. Küçük ihmalden bazen büyük zararlar doğduğunu unutma.
Gece yatağına uzandığın zaman, o gün ne yapacağını kendine sormadan uyuma…
Her gün iyi bir eserden yüksek sesle beş on sahife oku. Bu sayede konuşma ve söz söyleme yeteneğin gelişir.
Rastladığın edebi, felsefi bazı; güzel parçaları ezberle. Bu sayede hem kelime ve ifade haznen zenginleşir hem de hafızan kuvvetlenir
Çalıştığın bir dersin, bir kitabın fasıl ve bahislerini bitirdikçe, kitabı kapayıp, okuduğunu ezberden özet halinde not et. Bir dersi, bîr kitabı en iyi anlayıp öğrenmenin yolu, onu bu şekilde yazmaktır.Bir dersten öğrendiğin, bir kitaptan okuduğun fasıl ve bahisleri arkadaşlarınla ezberden müzakere ve münakaşa et. Bu suretle hem zekan işler ve öğrendiğin hazmolur, hem hafızan kuvvetlenir; hem de düzgün konuşma ve fikirlerini açık o!arak ifade etme yeteneği kazanırsın.
Dikkat et: Sözlerin ve yazıların kısa, açık ve anlamlı olsun.
Fikrî çalışmanın herkesin mizacına göre değişen verimli ve eşref saatleri vardır. Bunlar bazı kimseler için sabahın erken saatleri, bazıları için de öğleye doğru, öğleden sonra, gece saatleridir. Kendini yokla ve senin eşref saatlerin hangileri ise, bunları hiç bir eğlenceye feda edip kaçırma.
Okuduğun bir kitapta rastladığın güzel bir parçayı veya orijinal bir fikri yerini ve sahifesini işaret ederek not al. Bu suretle biriktirdiğin nottan bir dosyaya veya bir iş kutusuna sırasıyla yerleştir. Bir yazı yazmak veya bir eser yapmak istediğin zaman bu notlar senin için zengin bir malzeme hazinesi olur.
Bir konu hakkında bir yazı veya bir eser yazmaya karar verdiğin zaman, evvela bu konu üzerince evvelce yazılmış eserleri oku. Ta ki; yazılmış ve söylenmiş şeyleri tekrar edip ömrünü israf etmeyesin.
Gök kubbe altında yepyeni hiçbir fikir yoktur. En yeni fikir, eski bir fikrin yeni bir elbise giymişidir.
Her şeyden evvel, ana dilini iyi konuşmayı ve iyi yazmayı öğren. İnsan için en faydalı olanı kendi ana dilidir.
Dilbilgisi bir amaç değil, bir araçtır. Asıl amaç olan, fikir zenginliğidir.
Kişinin kıymeti dilinin altında ve kaleminin ucunda gizlidir. Onu söz ve yazı açığa vurur.
Bir işi yapıp yapmamakta kararsızlığa düştüğün vakit, iki şıktan her birinin fayda ve zararlarını iyice hesapla. Faydası çok, zararı az olan şıkkı tercih et.
Bir işe öfkeli ve sinirli iken karar verme. Bekle öfken geçsin. Zira öfke île kalkan zararla oturur.
Çok konuşma. Yerinde ve özlü konuş. Kıymet ve tesir çok sözde değil, yerinde ve özlü sözdedir.
Kimsenin yüzüne karşı söyleyemediğini arkasından söyleme ve bil ki arkadan konuşma korkaklığın en kötü şeklidir.
Kimsenin cahilliğini yüzüne vurma. Bil ki insanları en ÇOK kızdıran ve gücendiren, cahilliklerinin yüzlerine vurulmasıdır.
Yalan söyleme. Yalan söyleyen yakalanma korkusu içinde yaşayan hırsız gibidir.

Daima olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol. Olduğundan fazla görünmek isteyen, karşısındakilere kendi ahmaklığını göstermiş olur.


Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

" YAPAMAM" LARI TOPRAĞA GÖMÜN

Donna’nın dördüncü sınıf öğrencileri geçmişte gördüğüm sınıflardan farklı değilmiş gibi görünüyorlardı. Öğrenciler beş sıra olarak sıralanmış altı sırada oturuyorlardı. Öğretmen masası en önde öğrencilere bakıyordu. Panoda öğrencilerin çalışmaları asılıydı. Bir çok açıdan geleneksel bir ilkokul havası hissediliyordu. Yine de sınıfa ilk girdiğimde bir şey bana farklı görünmüştü. Belirli bir heyecan söz konusuydu.

Donna, emekliliğine sadece iki yıl kalmış, Michigan’da küçük bir kasaba öğretmeniydi. Ayrıca benim tarafımdan bölge çapında düzenlenmiş personel geliştirme projesine gönüllü olarak katkıda bulunuyordu. Eğitim sürecinde öğrencilerin kendilerini iyi hissetmeleri ve yaşamlarının sorumluluğunu üstlenmeleri baz alınıyordu. Donna’nın işi eğitim sürecine katılmak ve sunulan kavramları uygulamaya koymaktı. Benim işim ise, sınıf ziyaretleri yapıp, uygulamaya hız kazandırmaktı.

Arka sıralardan birine oturdum ve izlemeye koyuldum. Bütün öğrenciler bir şeyler yazıp karalıyorlardı. Benim yanımda oturan 10 yaşındaki kız öğrenci kağıdını “Ben Yapamam” cümleleriyle doldurmuştu.

“Futbol topunu kaleye gönderemem.”
“Üçlü sayılarla bölme işlemi yapamam.”
“Debbie’nin beni sevmesini sağlayamam.”

Sayfanın yarısı dolmuştu ve yazmaktan bıkmışa benzemiyordu. Kararlılıkla ve ısrarla yazmaya devam ediyordu. Öğrencilerin defterlerine bakarak sıraların arasında yürümeye başladım. Hepsi de cümleler yazıyorlar ve yapamadıkları şeyleri tanımlıyorlardı.

“On atış üst üste yapamam.”
“Sol alanda vuruş yapamam.”
“Bir kurabiye ile yetinemem.”

O anda egzersiz bende merak uyandırdı. Öğretmene ne olup bittiğini sormaya karar verdim. Yanına yaklaşınca öğretmenin de yazmakla meşgul olduğunu gördüm. En iyisinin rahatsız etmemek olduğuna karar verdim.

“John’un annesini zorla veliler gününe getiremem.”
“Kızımdan arabaya benzin koymasını isteyemem.”
“Alan’dan bileğini değil, kelimeleri kullanmasını isteyemem.”

Öğretmenin ve öğrencilerin “Yapabilirim” türü olumlu cümleler kurmak yerine neden böyle bir olumsuzluğa saplandığı düşüncesine karşı savaş verirken oturduğum sıraya geri döndüm. Yeniden etrafımı izlemeye koyuldum. Öğrenciler bir on dakika daha yazmaya devam ettiler. Çoğu kağıtlarını doldurmuş, başka kağıda geçmişti. Donna, “Elinizdeki kağıdı bitirin, ama başka bir kağıda geçmeyin.” diye seslenerek egzersizin sonuna geldiklerini vurguladı.

Öğrencilere kağıtlarını ikiye katlamalarını ve teslim etmelerini söyledi. Öğrenciler kağıtlarını öğretmen masasının üzerindeki boş ayakkabı kutusunun içine koydular. Bütün kağıtlar toplanınca Donna kendi kağıdını da kutuya koydu. Kutunun kapağını kapadı. Kutuyu kolunun altına aldı ve kapıdan çıkıp koridorda ilerledi.

Öğrenciler öğretmenin peşinden giderken ben de öğrencilerin peşine takıldım. Koridorun ortasında yürüyüş tamamlandı. Donna güvenlik odasına girdi ve elinde bir kürekle dışarı çıktı. Bir elinde kürek bir elinde ayakkabı kutusu öğrenciler arkasında bahçenin en uzak köşesine doğru yol aldılar. Ve kazmaya başladılar.

“Yapamam” cümleciklerini gömeceklerdi! Kazma işlemi yaklaşık on dakika sürdü, çünkü bütün öğrenciler sırayla kazıyorlardı. Çukur bir, bir buçuk metre olunca kazma işlemi sona erdi. “Yapamam” cümlecikleri kutusu çukurun dibine kondu ve üzeri toprakla örtüldü.

Otuz bir tane on – on bir yaş çocuğu, yeni kazılmış çukurun başında bekleşiyorlardı. Her birinin bir metre aşağıdaki kutunun içinde en az bir sayfa süren “Yapamam” cümlecikleri vardı. Öğretmenin de öyle.

Donna, “Kızlar, erkekler elele tutuşun ve başınızı eğin.” diye seslendi. Öğrenciler sözüne uydular. Çukurun başında halka oluşturdular, elleriyle sımsıkı bir bağ oluşturdular. Başlarını öne eğip beklemeye başladılar. Donna konuşmasına başladı.

“Arkadaşlar, bugün burada ‘Yapamamlar’ anısına toplandık. Yeryüzünde bizimle birlikteyken bir şekilde hepimizin hayatına girdi; kimimizinkine az, kimimizinkine çok.

Adı her okulda, toplantı salonunda, hatta Beyaz Saray’da bile anıldı. ‘Yapamamlar’ı sonsuz uykusuna göndermeye karar verdik.

Erkek ve kız kardeşleri ‘Yapabilirim’, ‘Yapacağım’ ve ‘Yapıyorum’ hayatlarına devam ediyorlar. Onlar ‘Yapamamlar’ kadar ünlü, güçlü ve kuvvetli değildirler. Belki bir gün sizin de yardımınızla dünyaya ayak izlerini bırakabilirler.

İnşallah, ‘Yapamamlar’ huzur içinde yatarlar. İnsanlar onlar olmaksızın hayatlarına devam edebilirler. Amin.”

Bu methiyeyi dinlerken öğrencilerin hiç birinin bugünü unutamayacaklarını düşündüm. Bu aktivite oldukça sembolik bir anlam taşıyordu. Gerek bilinçten, gerekse bilinç dışından asla silinmeyecek bir beyin egzersizi gibiydi.

“Yapamam” cümlecikleri yazmak, onları gömmek ve methiye dinlemek. Bunların hepsi de öğretmenin gayretleri ile gerçekleşmişti.

Methiyenin sonunda öğrencilerini etrafında topladı ve onları sınıfa götürdü.

“Yapamamlar”ın ebediyete intikalini keklerle, patlamış mısırlarla ve meyve sularıyla kutladılar. Kutlamaların bir parçası olarak, Donna kalınca bir kağıttan mezar taşı kesti. En üste “Yapamam”ı, en alta o günün tarihini yazdı.

Kağıttan yapılmış mezar taşı o yılın anısına Donna’nın sınıfına asıldı. Nadiren de olsa öğrencilerden biri unutup,“Yapamam” dediğinde Donna bunu gösterdi.

Öğrenciler de böylece “Yapamamlar”ın öldüğünü hatırlayıp, yeni cümle kurmak zorunda kaldılar.

Donna’nın öğrencilerinden biri değildim. O benim öğrencilerimden biriydi. Yine de o gün ben ondan ömür boyu unutamayacağım bir ders aldım.

Şimdi yıllar geçmesine rağmen, ne zaman “Yapamam” gibi bir cümle duysam, dördüncü sınıf öğrencilerinin düzenlediği cenaze merasimi gelir aklıma. Ben de öğrenciler gibi “Yapamamlar”ın öldüğünü anımsarım.

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

KENDİNİZE DEĞER VERİN...>


İyi bilinen bir konuşmacı, seminerine 20 dolarlık bir banknotu göstererek başladı.
200 kişinin bulunduğu odaya, bu parayı kim ister diye sordu ve eller kalkmaya başladı.
Konuşmacı bu parayı sizlerden birine vereceğim fakat öncelikle bazı şeyler yapacağım dedi. Parayı önce buruşturdu ve dinleyicilere hala bu parayı isteyen var mı diye sordu, eller yine havadaydı.

Bu sefer, konuşmacı peki bunu yaparsam dedi ve $ 20 i yere attı onun üstüne bastı, ezdi, pisletti ve para şimdi pis ve buruşuktu, fakat eller yine havadaydı ve o parayı herkes istiyordu. Ve konuşmacı söyle dedi:
- Arkadaşlarım burada çok önemli bir şey öğrendiniz. Burada paraya ne yaptıysam hiç önemli değil onu yinede istiyorsunuz, çünkü benim ona yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi, o hala 20 dolar.
Hayatımızda çoğu kez verdiğimiz kararlar veya hayat şartları nedeniyle hırpalanır, canımız acıtılır, yerden yere vuruluruz,kendimizi kötü hissederiz, fakat ne olduğu yada ne olacağı önemli değil, hiçbir zaman değerimizi kaybetmeyiz,temiz yada pis, hırpalanmış yada kırılmış, bunların hiçbiri önemli değildir.

Seni sevenler senin ne kadar değerli olduğunu her zaman bileceklerdir.

Hayatımızın değeri ne yaptığımız veya kimi tanıdığımızla değil kim olduğumuzla alakalıdır.

Sen mükemmelsin, bunu asla unutma. Her zaman elinde olanları düşün olmayanları değil.
Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

İYİMSERLİK ANDI

Aklımın dinginliğini hiçbir şeyin bozmasına izin vermeyecek kadar güçlü olmaya,

Karşılaştığım herkesle sağlık, mutluluk ve başarıdan söz etmeye,

Tüm arkadaşlarımın kendilerini değerli hissetmelerini sağlamaya,

Her şeyin aydınlık yüzüne bakmaya ve iyimserliğimin gerçeğe dönüşmesine çabalamaya,

Yalnız en iyiyi düşünmeye, yalnız en iyi için çalışmaya ve en iyiyi beklemeye,

Başkalarının başarısından kendiminki kadar coşku duymaya,

Geçmişin yanlışlarını unutmaya ve gelecekte daha büyük başarılara ulaşmak için var gücümle çalışmaya,

Her zaman neşeli bir yüz ifadesine sahip olup, selamladığım her canlı varlığa gülümsemeye,

Kendimi geliştirmeye,başkalarını eleştirmeye zaman bırakmayacak kadar çok zaman vermeye,

Kaygılanmayacak kadar yüreğim geniş, kızgınlığa kapılmayacak kadar yüce, bozguna uğramayacak kadar güçlü ve üzüntüye kapılmayacak kadar mutlu olmaya


KENDİME SÖZ VERİYORUM!

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

GÜVEN GELİŞTİRMEK İÇİN.......

1. ***En ön sırada olun. Pek çok insan arkada oturmak için mücadele eder. Niçin?
Fazla dikkat çekmemek için. Çünkü kendilerine güvenleri yoktur. Önde oturmak güven getirir.

2. ***Göz teması kurmaya çalışın.
Gözünüzün içine bakmayan insan hakkında, şu sorular akla gelir:
· Ne saklamaya çalışıyor?
· Neden korkuyor?
· Bir şey mi söylemek istiyor?

Göz temasından kaçınırsanız kendiniz hakkında iyi bir şey söylemiş olmazsınız. “Korkuyorum, güvenim yok. ” dersiniz. Bu korkuyu diğer insanın gözünün içine bakmayı sağlayarak yenin.

Böylece ona “ Dürüstüm ve açığım. / Sana söylemekte olduğum şeye inanıyorum. / Korkmuyorum. / Kendime güveniyorum. ” dersiniz.

3. ***Yüzde 25 daha hızlı yürüyün.
Darbe yemiş, yoksulluk içindeki insan, ayaklarını sürükleyerek ve tökezleyerek yürür. Kendine güveni sıfırdır. Yürüyüş biçiminiz ufaktan bir yarış olsun, size güven verecektir.

4. ***Düşüncelerinizi çekinmeden söylemeyi deneyin.
Toplantılarda gönüllü olarak bir şey söyleyin. Yorum yapın. Öneri getirin. Soru sorun. Konuşan son insan olmayın.

5. ***Kocaman gülümseyin.
Şu küçük testi yapın. Kendinizi yenilmiş gibi hissetmeyi ve aynı zamanda büyükçe gülümsemeyi deneyin. Koca bir gülüş size güven duygusu verir. Korkuyu yener. Endişeyi kovar. Karamsarlığı alaşağı eder. Gerçek bir gülüş değerlerinin muhalefetini eritir, hem de o anda size kızmayı karşıdaki sürdüremez.

Çok duymuşumdur. “Evet, ama bir şeyden korktuğumda veya bir şeye kızdığımda, kendimi gülümseyebilecek gibi hissetmiyorum.” Elbette hissetmeyeceksin. Kimse hissetmez. İşin püf noktası kendimize “Gülümseyeceğim” diye emrivaki yapmaktır. Ve gülümseyin. Gülümsemenin gücünden yararlanın.


Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

büyüdüm ben annem

Beni düşünüyorsun biliyorum, beni canından çok seviyorsun farkındayım. Ama böylesi baskıyla, böylesi kısıtlamalarla olmuyor. Bırak beni ayaklarımın üzerinde durduğumu kendim göreyim, sizlere de göstereyim.
Büyüdüm ben artık annem, senin bakışlarındaki o minicik yavrun değilim. Büyüdüm ben annem, bak ayaklarımın üzerinde durabilirim. Büyüdüm ben annem, bıraksan her şeyimi kendim yapabilirim.
Bana bir şans ver annem. Bırak yanlış yapayım, bırak hatalarımı kendim yaşayarak öğreneyim. Senin uyarıların, yol göstermelerin, o bitmek bilmeyen tembihlerin
� biliyorum beni çok sevdiğin için tüm bunlar ama hayır, ben de yaşamak istiyorum annem. Yaşımın tüm deliliklerini yapmak, tüm heyecanlarını hissetmek, öğrenmek istiyorum.
Yeter ki izin ver annem. Evet belki üzülecek, gözyaşı dökeceğim ama olsun.
Büyüdüm ben artık annem. Bırak kendi kararlarımı kendim vereyim. Hatalarımla, başarılarımla kendimi bulayım. Benimle gurur duyduğunu görüp mutlu olayım.
Olmuyor annem olmuyor. Benim adıma sen karar verdikçe, benim yerime ilk adımları sen attıkça; bir yanım hep eksik kalıyor. Söyleyemediğim sözler boğazımı bir yumak misali tıkıyor.
Benimle ilgili hayallerin, büyük umutların var biliyorum annem. Ama bırak ben kendi hayallerimi yaşayayım, izin ver kendim deneyeyim.
Benim adıma pek çok şeye siz büyükler karar vermediniz mi zaten annem? Gideceğim okullara, öğreneceğim dillere, mesleğime, yapacağım sporlara; hatta hobilerime, arkadaşlarıma, okuyacağım kitaplara, giyeceğim kıyafetlere, takacağım küpeye kadar her şeye.

Hiç bana sordunuz mu annem, bale yapmayı sevip sevmediğimi ya da piyano çalmak isteyip istemediğimi? Arkadaşlarınla arandaki yarışa beni kurban ettiniz annem.
Peki ya binbir özveriyle beni yolladığınız ve bir türlü ısınamadığım okulum? Ben Fransızca öğrenmek istemiyordum ki annem, bu sadece senin hayallerini süslerdi, unuttun mu?

Olmuyor annem olmuyor. Senin gençlik hayallerin ne olursun sende kalsın. Geçmişte yapamadığın şeyleri benden istemen, beni bunlara adeta zorlaman olmuyor.
Ben ister miyim, ben mutlu olur muyum diye bana sormadan, benimle konuşmadan, beni dinlemeden olmuyor.
Bilsen benim de hayallerim vardı annem, hem de pembe mavi o kadar çoktu ki.
Ama benim adıma kararlar verirken, kendi hayallerinizi benimle yaşatmaya çalışırken sanki ben yoktum yanınızda annem.
Bir defa olsun beni karşınıza alıp isteklerimi, ideallerimi, o hayallerimi hiç sormadınız, farkında mısın?
Benimle doğru dürüst konuşmadınız, hatta bana hiç zaman ayırmadınız. Bense bekledim annem, hep bekledim. Sözcükler dilimin ucunda bekledim. Bana zaman ayırmanızı, bana güven duymanızı, kararlarıma saygı göstermenizi bekledim.
Olmuyor annem böyle olmuyor. Sizler yaşamama izin vermeden olmuyor.Sadece siz istediniz diye bırakmadım mı en sevdiğim arkadaşlarımı? Onlar kötü değillerdi annem.
Beni bir sefer olsun dinleseydiniz� Ama anlamaya çalışmadınız; geceleri içime akıttığım göz yaşlarımı görmediniz annem.Tenise başladığım günü hatırlıyorum da, tam bir kabustu benim için. Ben tenisi değil, yüzmeyi seviyordum aslında.
Peki ya kolumdan sürüklercesine götürdüğünüz psikolog? Beni dinlemek, beni anlamak için araya başkalarını sokmanıza gerek yoktu annem.
Şimdi içiniz rahat belki de ama ya benimkisi? Kendime özel duygularımı bir yabancıya değil, sizlere anlatmak istiyordum ben annem; sizin omzunuza yaslanıp sizin elinizi tutmak. Göz yaşlarımı sevginizle dindirmenizi bekliyordum.
Hayat benim değil mi annem? Ne olur izin ver yaşamama. Bırak saçlarımı istediğim gibi kestireyim, istediğim şekli vereyim, en azından bir kere deneyeyim. Bırak keyfimce zevkime uygun giyineyim. Bırak en sevdiğim küpemi takayım. Bırak arkadaşlarıma gönlümden geçen hediyeyi alayım.
Beni düşünüyorsun biliyorum, beni canından çok seviyorsun farkındayım. Ama böylesi baskıyla, böylesi kısıtlamalarla olmuyor. Bırak beni ayaklarımın üzerinde durduğumu kendim göreyim, sizlere de göstereyim.
Seni anlamamı, yaptığın fedakarlıkları görmemi istiyorsun annem. Ama ben yapamıyorum, senin yaşına çıkıp oradan kendime bakamıyorum.
Peki ya sen? Benim yaşlarıma inip beni anlamaya çalışsan? Ah� buna ne çok ihtiyacım olduğunu bir bilsen.
Ben doktor olamam annem, kan görünce bile içim ezilirken, nasıl girerim ameliyatlara, nasıl bakarım hastalara? Sen �bir şey olmaz, alışırsın � diyorsun ya annem; sorarım sana nasıl?

Sevmediğim bir meslek uğruna yıllarca çaba harcamak, bir ömür boyu sevemediğin bir işi yapmak niye? Sonuçta tek taraflı mutluluk yetecek mi sana? Her defasında gözlerimde hüzün görmeye dayanabilecek misin, bir düşün ne olur?
Bu hayat kimin annem? Ben senin hayatını yaşamak, senin hayallerini gerçekleştirmek istemiyorum. Ben kendi seçtiğim yolda yürümek, kendi ideallerimin peşinden koşmak istiyorum.

Olmuyor annem olmuyor. Sen izin vermeyince olmuyor. Soruyorum şimdi, ben sana tutunmadan yürümeyi ne zaman öğreneceğim? Nasıl başarılı olacağım? Tek başıma kaldığımda kararlarımı nasıl verecek, doğruları nasıl bulacağım? Kendime nasıl güveneceğim? Korkularımı nasıl yeneceğim?
Babamın mesleği çok güzel annem, ama benden onu devam ettirmemi beklemeyin ne olur. Sen demez miydin, sevmeden yapılan işten hayır gelmez diye. Ben de sevmek istiyorum annem, işimi yaptıklarımı sevmek istiyorum.
Olmuyor annem olmuyor. Hayatımı yaşamama izin vermeden olmuyor. Oysaki o toleransı göstersen, önümü açsan, kanatlarımı serbest bıraksan uçtuğumu göreceksin.
Seçtiğim meslekte nasıl başarılı olduğuma, kararlarımın arkasında nasıl sağlam durduğuma şahit olacaksın.
Seçtiğim kişi benim ilk aşkımdı annem. Sen tipini, kıyafetini beğenmedin diye onu nasıl bırakırdım? Ne oldu sevgilere, ne oldu o büyülü aşklara? Sen demez miydin ilk aşk unutulmaz diye? Sen anlatmaz mıydın ben senin yaşlarındayken ilk aşkımla evlenmiştim diye.
Peki ne değişti annem? Üstelik ben evlenmekten söz etmiyorum henüz, sadece kararlarıma anlayış ve saygı bekliyorum.
Ne olursun bana güven annem. Beni sevdiğin ölçüde anlamaya çalış annem. Beni tercihler yaparken zorlama, önüme setler çekme, yalnız bırakma ne olursun.
Hatalarımla, günahlarımla, sevaplarımla, başarı ve başarısızlıklarımla ben senin yavrunum, unutma annem. Beni başkalarıyla kıyaslama, kendinle bile. Beni ben olduğum için sev annem.
Kendimi bağışlamayı, yargılamamayı, ama geçmişten ders almayı öğrenmem gerek. Bunu da ancak kendim, kendi kararlarımı uygularsam başarabilirim.
Beni yine sev annem, yine çok sev ama arkamdayken, beni desteklerken güven duy; hayatın zorluklarına alışmama izin ver ne olur.
Beni anla annem. Bana inan, yapacaklarıma, yapmak istediklerime inan.
Göreceksin benimle gurur duyacaksın.
Ben büyüdüm artık annem.
İzin verirsen eğer mutluluğuma da şahit olacaksın.
Sevgiyle kalın

Belgin ERYAVUZ
Devamını Okumak İçin Tıklayın..!
Web Analytics