İYİLİK - GÖNÜL ZENGİNLİĞİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İYİLİK - GÖNÜL ZENGİNLİĞİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Tahta Perdedeki Çivi

(Resim:saklinciler.blogcu.com)

Kavgacı bir genç varmış.

Babası onu bir gün bir tahta perdenin önüne götürmüş.

-”Arkadaşlarınla kavga ettiğin zaman, bu tahta perdeye bir çivi çak.”demiş.



Genç, birinci günde tahtaya otuz yedi tane çivi çakmış.

Sonraki günlerde, kendi kendini kontrol etmeye çalışmış ve her geçen gün daha az çivi çakmış.



Nihayet bir gün hiç çivi çakmamış.



Babasına gidip o gün hiç çivi çakmadığını söylemiş.



Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş.

Gence: “- Bugünden başlayarak kavga etmediğin her gün için bir çivi sök.” demiş.

Günler sonra çocuk babasına bütün çivileri söktüğünü söylemiş.

Babası ona “Aferin! Ama tahta perdeye dikkatli bak.” demiş. “Artık birçok delik var ve bu tahta perde hiçbir zaman geçmişteki gibi sağlam olmayacak.”

Arkadaşlarla kavga edildiği zaman kötü sözler söylenir.

Her kötü kelime bir iz bırakır. Arkadaşların seni affedebilir ama bu iz daima kalır.”


.
Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

NASİHAT


Alemi sen kendinin kulu kölesi sanma ...

Sen Hakk için alemin kölesi ol , kulu ol ....


Nefsin hevası ile mağrur olup aldanma

Yüzüne bassın kadem , her ayağın yolu ol .....


Garazsız , hem ivazsız , hizmet et her canlıya

Kimsesizin , düşkünün , ayağı ol , eli ol.....


Allah için herkese hürmet et de sev , sevil

Her göze diken olma , sümbülü ol , gülü ol ......


İncitme sen kimseyi , kimseye incinme hem ,

Güleryüzlü , tatlı dil , her ağızın balı ol .....


Nefsine yan çıkıp ta , Ka'be yi yıksan bile

İncitme , gönül yıkma ; ger uslu , ger deli ol.....


Güneş gibi şefkatli ,yer gibi tevazulu ,

Su gibi sehavetli , merhametle dolu ol ....


Gökçek gerek dervişin sanı yoksula , baya ;

Suçluların suçundan geçip hoşgörülü ol....


Varlığından boşal kim , yokluğa erişesin ;

Sözünü söyle gerçek HULUSİ' nin dili ol....






Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

Hayatta en büyük başarı nedir ?




Yaşam ,bir yarıştır deriz bazen.... Dur durak bilmeyen , soluksuz koştuğumuz bir yarış. Ama , ruhlarımızı dinlendirmeden biteviye koştuğumuz bu maraton , aslında hep ayni final noktasına götürür bizi. İster ipi birinci göğüsleyin , ister ikinci.. Önemli olan yarışın ortasında bir yerlerde pes edip yıkılmamaktır .
Yukarıda yaşamın çokça basitleştirilmiş bir özetini görüyorsunuz.
Buna , finale onurla ulaştığımızı not etmekten başka ekleyecek nelerimiz var dersiniz ?

Ruhlarınıza fırsat tanıyın


Tanrım Beni Yavaşlat

Çalışkan İnsanlar Cennetinde yanlış bir adam

(Resmi büyütmek için tıklayabilirsiniz)
Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

YALNIZCA BİR MUCİZE.......

Sally, küçük kardeşi George hakkında anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı.

George'ın yalnızca çok pahalıya mal olacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı fakat bunun için yeterli paraları yoktu. Babasının, umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duymuştu Sally:

"Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir."

Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally. Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti.

Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı
çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını nasıl kullanacağını anlatıyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Sally'nin beklediğini görünce

"Evet, ne istiyorsun söyle bakalım" dedi. "Biraz acele et, gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi.

Sally "Kardeşim" dedi. Sessizce yutkunduktan sonra devam etti: "Kardeşim çok hasta, bir mucize almak istiyorum."

Eczacı Sally'e bakarak:

"Anlayamadım" dedi.

"Şeyy, babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' dedi, bir mucize kaç paradır, bayım?" Eczacı Sally'e sevgi ve acımayla baktı bu kez: "Üzgünüm küçük kız, biz burada mucize satmıyoruz, sana yardımcı olamayacağım" dedi.

Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içine bakarak "Karşılığını ödemek için param var benim, bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli" dedi. Bu arada Sally ve eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally'e dönerek "Ne tür bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım? diye sordu.

"Bilmiyorum" dedi Sally. Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti: "Tek bildiğim, o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ailemin de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam "Onu ancak bir mucize kurtarabilir" deyince ben de paramı alıp buraya geldim." "Peki, ne kadar paran var?" diye sordu iyi giyimli adam. "Bir dolar
ve on bir sent" dedi Sally. "Ve dünyadaki tüm param bu!"

"Bu iyi bir şans, küçük kardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para" dedi, iyi giyimli adam.

Adam bir eline parayı aldı, öteki eliyle de Sally'nin elini tutarak "Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen?" diye sordu. "Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum" dedi. İyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong'du ve George
için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı.

Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı. Anne:

"Hâlâ inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu maliyeti ne kadardır merak ediyorum" dedi. Sally kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça mal olduğunu çok iyi biliyordu. Tam tamına bir dolar ve on bir sent!

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

deniz yıldızı......

Şair ve bilim adamı Lauren Iseley, bir gün sahilde yürüyüş yapıyormuş. Uzakta dans eder gibi hareketler yapan bir adam dikkatini çekmiş. Merak edip hızlı hızlı ona doğru yürümüş. Yaklaşınca bir gencin yerden bir şey alıp denize attığını, sonra bir kaç adım atıp aynı hareketi sürekli tekrarladığını görmüş. Biraz daha yaklaşıp genci selamlamış ve aralarında şu konuşma geçmiş.

- Ne yapıyorsun böyle?

- Okyanusa deniz yıldızı atıyorum.

- Deniz yıldızı mı?

- Evet ... Güneş yükseldi ve sular çekiliyor. Eğer onları suya atmazsam az sonra ölecekler.

- Ama görmüyor musun ki, kilometrelerce sahil var ve baştan aşağı denizyıldızı ile dolu. Ne fark edecek?

- Genç adam eğilerek yerden bir denizyıldızı daha almış,denize fırlatırken “bakın” demiş “onu için fark etti!”

- Laure Isaley, geri döndüğünde gördüklerini bir türlü zihninden atamamış. Anlamış ki bu genç sadece bir gözlemci olmayı, olup biteni izlemeyi değil, “ân’ı” yakalamayı. aktif olarak bir fayda sağlamayı seçmiş.

- Yepyeni bir bilinçle uyanmış sabahleyin. Sahile inmiş , genci bulmuş ve saatlerce onunla okyanusa denizyıldızı atmış.

- Gerçek güç ve mutluluk, kalbin eylemi ile ortaya çıkar.

- Kalpler kanatlansın! “An” yakalansın! Hayatın gerçek değerini bilenler, haydi koşun sahile!!!

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

GÜNÜN MENÜSÜ

Bir ölçü "Günaydın"
İki ölçek "İyi Günler"
Birazcık "İlgi"
Bir tutam "Anlayış"
Normal ölçüde "Nezaket"
Bir tatlı kaşığı "Tolerans"
Malzemeyi iç dünyanızdan alın
Yıkamaya gerek yok tertemizdir
Gönül teknenizde yavaşça karıştırın
Kokusu her yanınıza sinince
İçine duygu şerbeti ekleyip karıştırın
Karışımı hayat tabağının üzerine yavaşça boşaltın
Üstünü sevgi marmelatı ile süsleyin
Gökkuşağının renginden bir kaç parça serpiştirin
Gün boyunca afiyetle yiyin
Sadece kendiniz yemeyin
Herkese verin...

Yemeğin adı: İNSANLIK

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

HAYATIMIN EN BÜYÜK SINAVI

Ewan 22 yaşına o sene basmıştı, kendinden emin çok zeki ve çok çekici bir genç adam olmanın asaletini taşıyordu. 10 gün sonra Kore'deki bir savaşa katılmak üzere İngiltere'den ayrılacaktı, hiçbir şeyden korkmuyordu ama duygusallığı nedeniyle, ülkesinden ayrılma fikri zor geliyordu ona.
Ağır adımlarla büyük kütüphaneden içeriye girdi, bir kitap alıp oturdu ve okumaya koyuldu. Gerçekten de çok güzel temalara değinmiş etkileyici bir kitaptı elindeki, ama daha da güzel olanı kitabı daha önce başkasının da okumuş ve bazı yerlere notlar almış olmasıydı. Okuyanın notlar aldığı bölümler Ewan'i da derinden etkiliyor, notları okudukça sarsılıyordu. Kim olabilirdi bu? Hemen kütüphane memuresine gitti ve daha önce kitabı okuyan kişinin kim olduğunu öğrendi. Holly adında bir kadındı, adresini aldı ve eve varır varmaz bir mektup yazdı:
"Büyük Kütüphanede bir kitap okudum. Eklediğiniz notlar karşısında hayranlık duyduğumu belirtmeliyim. 10 gün sonra Kore'ye gidiyorum, sizi tanımak ve sizinle mektuplaşmak istiyorum.
Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum.

"Holly'den olumlu cevap geldi ve mektuplar ardı arkasına yazılmaya başlandı. Her yeni mektupta birbirlerinden biraz daha etkileniyor, yüreklerini birbirlerine biraz daha açıyorlardı. 2 sene bu şekilde geçip gitti. Ewan ve Holly birbirlerine belki binlerce mektup yazmış, her mektuptan ayrı tatlar almışlardı.
Ewan'ın ülkeye geri dönme zamanı gelmişti, son mektubunda Holly'i görmek istediğini yazdı. "Ancak seni tanıyabilmem için bana bir resmini gönder lütfen" diye ekledi.
Holly buluşmayı kabul etti fakat resmi göndermedi. "Resmin ne önemi var ki? Bizi ilgilendiren kalplerimiz değil mi? Yakama kırmızı bir çiçek takacağım." dedi.
Günler birbirini kovaladı ve Ewan ülkeye döndü. Trenden indiği ilk anda gözleri Holly'i aradı. Bir müddet bakındı, sonra kalabalığın arasından şimdiye dek gördüğü en güzel kadın belirdi. Uzun boylu, çok güzel, uzun sarı saçlı, masmavi iri gözleri ve mavi elbisesiyle muhteşem bir kadındı. Kadına doğru bir adım attı, ama yakasında hiç bir şey yoktu. Kadın gözlerine baktı ve "Merhaba denizci, benimle gelmek ister misin?" diye sordu.
Tam o sırada güzel kadının omzunun üzerinden, yakasında kırmızı çiçek olan kadını gördü. Kısa boylu, şişman sayılacak kiloda, gri kısa saçlı, tozlu uzun pardösüsü ve kalın bilekleriyle öylece duruyordu.
Ewan şaşkındı, az önce hayatında gördüğü en güzel kadından bir teklif almıştı ancak karşısında da yüreğine aşık olduğu kadın duruyordu.
Kendini toparladı ve yanından geçen dünyalar güzeli kadına aldırmadan ilerledi. Elinde Holly'le birbirlerini tanımalarını sağlayan kitap vardı. Elini uzattı,
"Merhaba Holly" dedi , gözlerinin içi gülerek.
"Pardon" dedi kadın.
"Ben Holly değilim.
Az önce buradan geçen sarı saçlı mavi elbiseli bayan yakama bu çiçeği taktı ve bunun hayatının sınavı olduğunu söyledi. Sizi garın çıkışındaki cafe'de bekliyormuş..."

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

BİR GÜLÜMSEMENİN GÜCÜ....

Genç kız üzgün görünen yabancıya gülümsedi. Adam kendini daha iyi hissetti.
Geçmişte bir arkadaşının yaptığı bir iyiliği hatırladı ve ona bir teşekkür mektubu yazdı.
Bu mektup arkadaşının öyle hoşuna gitti ki yemek yediği lokantada iyi bir bahşiş verdi.
Bu bahsisin miktarına şaşıran garson, paranın bir kısmını yolda gördüğü fakire verdi.
Fakir adam çok sevindi çünkü iki gündür ağzına bir lokma koymamıştı. Yemeği bittikten sonra kaldığı izbe odaya gitmek üzere yola koyuldu. Yolda soğuktan titreyen bir köpek yavrusuna rastladı ve onu alp eve götürdü. Soğuktan kurtulup başını sokacak yer bulduğu için köpekçik çok mutluydu.
Gece evde yangın çıktı.Köpek yavrusu havlamaya başladı Bütün ev halkını uyandırana dek havladı ve böylece bütün ev halkı kurtuldu. Kurtulan çocuklardan birisi büyüdü ve cumhurbaşkanı oldu.
Bunların olmasını sağlayan ise bir kuruşa bile mal olmayan masum, sıcak ve içten bir 'GÜLÜMSEME' idi...

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!

gözlerinin içine baktım......

Yıllar öncesi Kuzey Virginia'da çok soğuk bir kış akşamıydı. Yaşlı adam nehrin karşı kıyısına geçmek için beklerken sakalı soğuktan buz tutmuştu. O kadar uzun bir süre bekledi ki, artık bedeni adeta hissizleşti kuzey rüzgarının etkisiyle.
Sonra uzaktan gelen hafif bir ses duydu buz tutmuş yolda. Atların ritmik ayak sesleriydi işittiği. İlk atlının geçişini izledi, dikkatlerini çekmek için hiçbir çaba göstermeden. Sonra başka bir atlı geçti, bir tane daha. Sonunda, en son atlı yaşlı adamın buzdan bir heykel gibi duran bedeninin yakınında durdurdu atını.
Atlı yaklaşırken yaşlı adam atlıyla göz göze geldi ve ona
"Bayım, bu yaşlı adamı nehrin öbür yakasına geçirir misiniz? Yürüyerek geçmem olanaksız görünüyor" dedi.
Atının dizginlerini çekip, durduran atlı, "Elbette" dedi. "Atla". Yaşlı adamın yarı donmuş bedenini hareket ettiremediğini fark eden atlı, atından yere atladı ve yaşlı adamın ata binmesine yardımcı oldu, onu nehrin karşı kıyısına geçirmekle kalmayıp, birkaç mil ilerideki evine kadar götürdü. Küçük kulübeye yaklaşırlarken atlı merakını yenemeyip sordu: "Bayım, durdurmak için hiçbir çaba göstermeden diğer atlıların geçip gitmelerini izlediniz. Neden böyle soğuk bir kış gecesinde en son atlıdan yardım istediniz? Ya sizi reddedip orada bıraksaydım?" Yaşlı adam eğilip, önünde oturmakta olan atlının gözlerinin içine baktı ve "Uzun süredir bu civarda yaşıyorum ve insanları çok iyi tanıdığıma inanıyorum" dedi ve sözlerini sürdürdü:
"Diğer atlıların da gözlerinin içine baktım ve benim durumumun onları hiç ilgilendirmediğini anladım. Onlardan yardım istememin hiçbir yararı olmayacaktı. Ama senin gözlerine baktığım zaman, gözlerindeki sevecenliği ve iyilikseverliği anladım"
Bu sıcak yorumlar atlıyı çok derinden etkiledi. "Söylediklerinden çok etkilendim" dedi yaşlı adama, "Bundan sonra başkalarının ihtiyaçlarına karşı hep iyilik ve sevecenlikle yaklaşacağıma söz veriyorum"
Sonra Thomas Jefferson* atının başını çevirdi ve Beyaz Saray'a doğru yol almaya başladı.

*A.B.D.'nin 3.Başkanı

Devamını Okumak İçin Tıklayın..!
Web Analytics