Bu başlık ta neyin nesi demeyin hemen canım ...
Durun anlatayım..
Yıllarca önce , ilk meslek yıllarımda , Orman Genel Müdürlüğünün Amenajman Heyetlerinden birinde görev yaparken , Giresun'da , ayaküstü 20 dakikada okuyup bitirdiğim , ve bunca yıldır bir köşede sakladığım ,belki şu anda kimsenin elinde mevcudu bile kalmamış bir kitabın adı bu...
"Danışmak gibi olmasın ama ..! "
Şimdi bir de Amenajman heyeti nedir diyen çıkabilir.
Ormanlar , belli bir idare müddeti , yani yaşlanma müddetince çeşitli türde bakımları yapılmak suretiyle işletilir.Biyolojik ömrünün değilse de ,ekonomik ömrünün sonuna geldiğinde ,belli bir oransal kural dahilinde gençleştirilir ve bu böyle devam eder gider..
İşte ormanların işletilmesi de bu heyetlerin her plan ünitesi (genellikle işletme şefliği alanı) için 10 yılda bir yaptığı plan yenilemeleriyle sağlanır.
Türkiye'de Alman Ormancılık ekolü hakimdir. Bunda İkinci Dünya savaşı yıllarında Nazi zulmünden kaçan Yahudi bilim adamlarının Istanbul Üniversitesi Orman fakültesindeki çalışmaları çok büyük öneme sahiptir.
Neyse , konuya dönersek , Ahmet ERSÖZ isimli Giresun Tirebolu'lu bir avukatın mahalli adliyelerdeki anılarını kaleme aldığı bir kitap bu....
"Karadeniz'li Bir Avukatın Not Defterinden "
Aman Tanrım... ! Basım yılı 1985 yazıyor..
O zaman bekar , çaylak bir mühendistik .. Bu sayfalarda zaman zaman konuk olan Burak , Zeynep henüz görünürlerde yoktu...
İşte o zamanların kitabıydı bu sözünü ettiğim kitap...
Mahalli yaşantılar ,mahalli gelenekler ,mahalli söyleyişler....
Karadeniz insanının candanlığı içtenliği...
Herbiri ayrı ayrı bir yazı bir kitap konusu olacak ne anılarım vardır oralardan....Hala bir film şeridi gibi biraz bulanık ama içimi ürperten bir sıcaklıkla geçer gider gözümün önünden ..
Neyse artık şu kitaba dönelim de bir iki anı aktaralım ...
......................................................................................
DANIŞMAK GİBİ OLMASIN AMA ....
Güldürü alanında ün yapmış usta bir sanatçı , ilkokullarda okutulan "okuma kitabı" nın adını eleştirerek ,sanki "Kitabı okumayasın.." gibi bir anlam çıktığına deyiniyordu....
Büyük kentlerde sabah erken kalkmak isteyenler ya da yolcular , postanedeki "Uyandırma" bürosuna önceden ricada bulunup verdikleri saatte uyandırılmaktadır.
PTT yönetiminin yararlı bir kolu olarak çalışan bu büronun işi gücü , uyandırmak " da , niye adı " Uyandır-ma! " dır , bilinmez.
Bir de "Danışma Büroları " vardır. Bir şey sormak için yaklaşanları ,koskoca tabela , sanki "Danış-ma ! " diye tersler gibidir.
*******************************************
Avukat yazıhanelerinde , çoğu kez danışmanın ücretli olduğunu belirleyen özel yazılar bulunur.
Giresun 'da bir iş sahibi , girdiği avukatın bürosunda , " Danışmak Ücretlidir " yazısını görünce :
"-Danışmak gibi olmasın ama ...." diyerek sözüne başlaması ve daha sonra da danışmada bulunması , avukatlar arasında uzun zaman güldürü konusu olmuştur.
* *
Kasabın biri avukat bürosuna girerek
-"Bey ...!" diye bağırmış... -"Bir köpek , dükkanıma daldı , beş kiloluk sığır budunu alıp kaçırdı.Bana bir akıl ver.."
-"Köpeğin sahibi senin zararını ödemelidir."
-"Peki ....Öyleyse 3000 lira borçlusunuz.Köpek sizindi."
Avukat bıyık altından gülerek kasabı yanıtladı:
-Çok doğru...Ancak danışmak 5000 liradır.Köpeğimin zararını düştükten sonra sizin bana 2000 lira daha vermeniz gerekir..."
* * * * * * * *
Yakınlıklarına karşın tanışmayan kimselerin bir rastlant ı sonucu kimliklerini açıklamaları , çoğu kez güldürüye yolaçmaktadır.
Tirebolu'da yetişmiş değerli kişilerden Doktor Ömer KADIOĞLU' nun başından geçen bir olayı örnek veriyorum..
Dr Kadıoğlu , Tirebolu merkezinden olduğu halde , akrabalarından bir bölümü Boğalı köyünde oturmaktadır.
İstanbul'da otobüsle Fatih'e gelmekteyken , durakta yeni binen iki kişiden biri diğerine :
-Haburaya gel...Haburaya....! " diye seslenir.
Doktor , bu söyleyiş biçiminden adamın bizim bu taraflı olduğunu anlayıp :
-Hemşerim ,sen nerelisin ? der..
-Giresun'luyum
-Neresinden ?
-Tirebolu..
-İyi de , hangi köyünden ?
-Boğalı köyündenim..
-Beni tanımadın anlaşılan..
-Sen kimsin ki?
-Ben Kadıoğullarından Doktor Ömer'im.
Adam iki kolunu açarak doktorun boynuna sarılır, hem de gücünün yettiği kadar bağırarak :
-Emiceeee....!
* * * * * * * * * * *
Yaşlı başlı bir hakimdi....
Karadenizli olduğu halde , meslek hayatının büyük bölümünü yine bu yörede geçirmişti.
Son derece yufka yürekli olduğu için , bazı kez , acıdığı kişilere verilecek cezada insaflı davranmaya çalışırdı.
Bir gün , evinde çuval dolusu kaçak tütün bulunan birini adliyeye getirirler.
Hakim , suçlunun evrakına bakınca anlar ki , bu zavallının biridir. Hayatta, senelerdir yatmakta olan felçli annesinden başka kimsesi de yoktur.Suçluya ceza verdiği takdirde ,yatalak annesi aç , susuz ve bakımsız kalacaktır.
İçinde bir acıma duygusu belirir. Sanığı serbest bırakmayı aklına koyar.
-Adin nedür ? Pabanin ananin adi nedür ? Oturduğun yer nireyedür ? Tevellüdün hangi yiladür ? ( Hangi yılda doğdun anlamında)
Diyerek kimliğini sorup izledikten sonra , sanığı sorguya çeker:
-De bağa bagayum ki , ha bu bi çuval tüdün senin evinde mi bulundi ?
Suçlu boynunu büker :
-Penum evumde bulundi Haçim Bey....
-Haçan puni eyü biley misun ?
-Nasıl pilmem... İnsan evindeki tüdünü pilmez olur mi ?
-Pilmeyü pilur de.....Olur ki oni pir paşgasi tüşmanlık etmeg içün oraya koymiştur...
-Haçim Bey... Penum niye tüşmanim olsun çi ?
-Tüşmanin olmaz da , emanet pirağmag isteyen piru çikabilür..
" Laz aklı , kaz aklı " sözünü kanıtlamak istercesine hakimn karşısında aptallık örneği vermekte olan Karadenizli , onun yardım etmek istediğini bir türlü anlayamaz..
-Evimdeki tüdünleri heç bi çimse emanet pirağmişta değüldür ..!
-Öyla da olsa , bu kaçak tüdünler , senden başga pirinün ... Mesela pir komşinin da , kıyasun diye saa pirağmiştür.
-Haçim Peyum... Allahın pilduğuni kuldan mi saklayalim...ha bu tüdünler çuvaliyla penimdir..
Karadenizli hakimin kafası atar..Aldığı cevaplar üzerine hemşehri olan sanığa cezayı hem de ağırlatarak vermesi işten bile değildir.
Ama , ya evde yatan felçli ve iki gözü görmeyen zavallı kadın ne olacak ?
Sanığın ifadesini düzeltmek için son bir daha çaba göstermek ister:
-Tüdünlerin saa ait oldiğuni anladuk da ,punları dicaret içun pulundurmuş olamazsın..
-Peg eyü anlayamadum Haçim Bey.....
-Onlaru ,ahurda hayvanlarun altuna sermeg için almuştun teğülmi ?
--Hayır Haçim Beyim ... Saa oyle tiyen yalan temiş..
-İşün aslu oyle teğülmidur ?
-Pen tüdünleri satmag ,kar etmeg içün gizlice gaçakçılardan almuş idüm..Punun içün pulundurayidüm...
Hakim sinirden deli gibi olmuştur.Artık Karadenizli sanık ceza yiyecektir. Bir taraftan elindeki kalemi kürsünün üzerine vurarak ,tempoya başlar ,diğer taraftan da aptal adama diyeceği sözleri laz havası okur gibi türküye çevirmiştir:
"Yedün cezayi yallah...
Yedün cezayi
Ettün ezayi amma
Yedün cezayü yallah
yedün cezayi"
* * * * *
O içten , o hilesiz hurdasız , içinden geldiği gibi olan insanlara , o fıkra konusu sevgili Karadenizlilere selam olsun ....
4 yorum:
:) temel fıkraları tadında bir yazı olmuş.keifle okudum.
ençok da ilk satırlardaki danış-ma ve
uyandır-ma bürolarına güldüm.gerçekten de öyle,tembellikden doğru düzgün bir isim bulamamışız,görev icad edilmiş ama isim sallanmış tabir-i caizse:)
avukat bıyık altından gülmüş ve eminim içinden de "nasıl da soktum lafı ,sen kimle dansediyorsun be adam " şeklinde geçirmiştir...
sevgilerimle.
iyi ve keyifli bir pazar diliyorum .
Hocam günümüzde kaçakçılar o kadar işi azıtmışlar o kadar pişkinler ki böyle olaylar ancak fıkralarda kalıyor.
ben bir türlü tam manasıyla dönemedim hala bloguma..ama ihmal etmemeye çalışıyor arada yazı yayınlıyorum yinede..tatil bitti bu kez de taşınma işleri vs...vakit buldukça da blogcu dostlarımı ziyarete geliyorum :)
çok hoş keyifli bir yazıydı..bir karadenizli olarak okumaktan keyif aldım :D
En sonki olay çok komikmiş ya :)
Yorum Gönder