Fırtınalı bir günde aşağı doğru süzülmekteydi; çoook yükseklerden bir martı tüyü, bir kitap yaprağı ve bir çikolata kağıdı. Her biri ömürlerinin emeklilikleri denilecek günlerinde "bugün benim son günüm olmalı" istekleriyle uçmaktaydılar havada, amaçsız, o fırtınalı günde.
Martı tüyü artık yaşını almış bir martının kanadından kopmuştu. Çünkü vazifesini yapmıştı, martıyı taşımıştı özgürlük uçurtmasının kuyruğundaki küçük kağıtlar gibi… Vazifesi sona ermişti. Her sona erenin sonu gibi o da koptu kanadından. Şimdi sürünmekteydi yerlerde , yaşlılığın keyfini mi yoksa acısını mı yaşamaktaydı tartışılırdı.
Sonra bir çikolata kağıdı vardı. Bir çocuk dedesinin cüzdanına kondurduğu sihirli değneğiyle bir anda çikolatasına sahip oluvermişti. Hemen ambalajını açtı ve bir güzel afiyetle yedikten sonra , bilmiyordu ki çikolatanın sadece içindekinden oluşmadığını , ve yere attı onu. Kağıdın da akıbeti aynı martı tüyü gibi, sadece sürünmekti. Amaçsız ve yargısız sürgüne mahkum edilmek.
Bunlardan başka bir de kitap yaprağı vardı ki binlerce insan onu okşardı bir zamanlar şehir kütüphanesindeki günlerinde. Her okuyan koklardı kendisini uzuuun uzun bakardı, bir şeyler görmeye çalışırlardı o yaprakta. Ta ki bir sorumsuzun kitabı geri teslim etmeyip onu yırtarak ödevinde kullanmasına kadar. Kullanmasına kullandı ev ödevinde ama, sonra? Evet, sonra çikolata kağıdı ve tüyün kaderindeki benzerlik oldu sonu. Adam o yaprağı ödevini hazırlarkenki gibi kullanmadı. Fırlattı gitti bir sokak kaldırımdan caddeye bir tekmede.
İşte bu fırtınalı gün onları bir araya getirmişti bu üç Tanrı oyuncusunu. Fırtına kaldırdı yükseklere kaldırdı, daha da yükseğe. Onlar alışkındılar bu duruma ,bu ilk olmuyordu. Başladılar aralarında sohbete. Her parça kendi hayat hikayesini anlattı.
Ve birden ne görsünler?
Tam aşağıda, şehir kanalizasyonuna doğru hızla akan bir kanal. Hepsi de bütün yaşlı insanlar gibi ölümün ne demek olduğunu hiç bu kadar ciddi ele almamışlardı beyinlerinde.
Her birisi bu kısa tanışmanın ardından bir kanalizasyondan dipsiz bataklık derinliklerinde ölmenin acısını dile getirdi. Çare yoktu her biri bıkmıştı hayatta kalma yarışından ve gereksizdi çabalamak, çünkü her biri kaybetmişti eski günlerini ve bir işe yaramıyorlardı artık.
Fakat birden martı tüyü eski günlerinden aldığı bir cesaretle son bir umut olduğunu anlattı arkadaşlarına.
Bir plan yaptılar hemencecik.
Çikolata kağıdı ıslanmama görevini, kitap yaprağı yumuşak yapısıyla tüyü taşıma görevini ve martı tüyü oluşturulan teknenin yelkeni olmayı yapacaktı. Çikolata kağıdı ıslanmazdı, onun üstüne binen kitap yaprağı yumuşaktı ve çikolata kağıdı sayesinde ıslanmazdı. Böylece martı tüyü kağıda kolayca girip dik tutabilirdi kendisini.
Kendilerini öyle bir umutla ayarladılar ki planları tam olarak işe yaradı ve martı tüyünün bir anlık umutlarıyla ve yönlendirmesiyle kanalda akıntıya kapılmadan karşı kıyıya geçmeyi başardılar.
Böylece dünya resminde her rengin ama her rengin bir yeri olduğunu kabul ettiler ve umutla yaşadılar.
Şimdi nerde mi kahramanlar? Martı tüyü bir gencin sevgilisine özgürlüğü hatırlatması için armağan edildi, kitap yaprağı çevreci bir örgütün kağıt toplama kampanyasında tekrar yeni bir kitaba dönüştürüldü, çikolata kağıdı ise yıllar sonra bir çocuğun koleksiyonunda.
Belki bir gün o koleksiyonda rastlarsınız ona…
.........Çağrı Küçükyıldız..........
4 yorum:
böyle öyküler beni hep etkilemiştir. bazı duyguları hissetmek için ille yaşamış olmak gerekmiyor...ama bu hikayeyi okuyunca ben direkt olarak çikolataya takıldım. çok çikolata yiyorum,daha doğrusu nutella ya dayanamıyorum.her kavonoz bittiğinde kendi kendime söz veriyorum "tamam kızım bu sondu yeter" diye ama markete gidince yok olmuyor dayanamıyorum:) şeker hastası olucam,olmadıysam tabi hala...bide ben geçen yaz bu çikolata sevdam yüzünden hasta oldum,taşikardi başladı bende.kalp atım sesim nerdeyse dışardan duyulacaktı,okadar hızlı ve fazla kalp atımım vardı düşünün Burak bey. doktor beslenmemi sorduğunda,ben ağzımın ucuyla nutella ve neskafe sevdamı söyleyince zaten muayeneyi orada bıraktı.sebeb belli dedi. kesinlikle yasak dedi.2 aya yakın uzak durdum, ama sonra kendimi iyi hissedince gizli gizli yemeye başladım...offf koca kızım kendimi kandırıyorum yani...birde sağlık sektöründeyim ben,yuhh yani dimi :) neyse bu son nutellam bitsin bidaha asla almıycam çünkü yine taşikardi başlar gibi oluyor, bide şuan yazarken biryandanda içtiğim sade neskafem bitsin bidaha onuda içmiycem :)
çikolatadaki serotonin ,iyimserlik ve mutluluk verir diye biliyorum...
Ama ,çoğu zararlıdır ,sağlık açısından..Doktor haklı ,tadında bırakmalı bence. :))
benim eşim de çok sever çikolatayı , ama ben ona çok yeme frsatı vermem..doğrusu çoğunu ben kendim hallederim :))
Harika bir hikayaydi.İnsana son damlasına ,son anına kadar umudunu kaybetmemesini öğütlüyor.İllaki umut,illaki ümit.
Umudun birçok kapıyı açabileceğini gösterip,umud aşıladı bana.
Teşekkürler
teşekkürler...
benim de beğendiğim hikayelerdendir..
Yorum Gönder