ÜÇ KADIN , ÜÇ SAYGI.....
Sevgili Hülya , mim göndermişti , bir kaç gün önce.Bugünlerde tembelleştim mi ne…. Henüz yeni yeni dönmekteyim yazma moduna ...Öyle olmalı zahir , bahar tembelliği...
"Üç kadın üç saygı " üzerine herkesin yazacağı bir şeyler vardır mutlaka , en azından olması gerekir diye düşünüyorum.
Aslında , kadınlar üzerine çok şey yazabilirim…
Çünkü yazmak , bir şeyler hissettiğin oranda güzelleşir.
Benim bu konudaki hislerimin ne olduğunu bir çok yorumumda dile getirmiştim. Ama , kadınlar üzerine bu kadar uzunca bir yazı yazmamıştım..
Yazıya dönmeden önce bu mim'i sevgili Aquagamze , Emelce , kendimce ve Rambolar ' a yönlendiriyorum.. Henüz bir şey yazmadılar sanırım bu konu üzerine .
Kitaplara göre , Adem , Havva’dan önce yaratılmış. Havva da onun kaburga kemiğinden oluşmuş der , semavi dini kaynaklar..
Bu , neden böyle olmuş ? Adem dünyada çok yalnız kaldığından mı ? Kadının asıl misyonu erkeğin bunaltılarını , yalnızlıklarını yok etmek ve paylaşmak mıydı ?
Bunun bir de hikayesi vardır…
Bir Sanskrit efsanesine göre Yaradan , erkeği yarattıktan sonra,dünyaya salmış ..Erkek bir müddet , bu dere senin bu tepe benim neş’e içinde gezmiş durmuş…Ama bu şekilde kaç gün geçer ki ....
Tek başına , kurdun kuşun içinde , yapayalnız..
Günler geçtikçe erkeğin neş’esi kaçmaya başlamış . Artık o güler yüzlü adamın yerinde canı sıkılan ,ama yapacak hiçbir şey bulamayan bir erkek varmış.Tanrıya yalvarmış :
-Tanrım , bütün dünyayı benim emrime verdin ,istediğim gibi geziyor ,istediğim gibi yaşıyorum. Ama Tanrım ,çok yalnız hissediyorum kendimi bu koca dünyada…Ne olur ya beni geriye al yanına ,ya da bana bir can yoldaşı gönder
Tanrı ,erkeğin yalnızlığını ,yalvarışını , çaresizliğini görmüş.
Ayın yuvarlaklığını, tırmanıcı bitkilerin kıvrımlarını, yaprakların hafifliğini, bulutların ağlayışını kaplanın zalimliğini, ateşin akışkanlığını, karın soğukluğunu ve kuşların cıvıltısını bir araya getirerek, kadını yaratmış ve onu dünyaya erkeğin yanına göndermiş.
Üç gün sonra erkek, Tanrıya gelip şöyle demiş
-”Bana verdiğin bu yaratık hiç durmadan konuşuyor, dansediyor ,şarkı söyleyip dönüp duruyor etrafımda.. Beni hiç rahat bırakmıyor, sürekli ilgi istiyor, bütün vaktimi alıyor, her şeye gülüyor , her şeye ağlıyor, hiçbir iş de yapmıyor. Dayanamıyorum ,bıktım artık.. Onu geri almanı istiyorum.”
Tanrı, bunun üzerine kadını geri almış.
Ama çok geçmeden erkek geri gelmiş ve demiş ki :
- “O şarkı söyleyip dansederdi, göz ucuyla beni izlerdi, oyun oynamayı çok severdi, korktuğunda bana sarılırdı, gülüşü müzik gibiydi, onu seyretmek çok hoştu. O varken çok mutlu hissediyordum kendimi . Ne olur , onu bana geri ver.”
BöyleceTanrı kadını erkeğe geri vermiş ...
Ama üç gün sonra erkek yine kadını geri getirmiş ve Tanrıdan onu yine geri almasını istemiş.
- “Olmaz!..” demiş Tanrı, ”... ne onunla ne de onsuz yaşayabiliyorsun. almıyorum artık geriye..Onu senin için yarattım. Artık ömrün bitene kadar , onunla birlikte yaşayacaksın!..”
İşte kadın ile erkeğin çekişmeleri , sevgileri , nefretleri , aşkları , ayrılıkları , birleşmeleri , taa o çağlardan beri böyle sürer gelir , mitolojiye göre….ne kadın erkeği olmadan olur ,ne erkek kadını olmadan...
Türklerin kültüründe , kadın erkek ile ayni seviyededir , hatta ondan da öndedir , saygıdeğerdir kadın… Sözü değerlidir , ailede ve devlet katında..
Kadının rızası ve ve olumlu desteği alınmadan , erkek hiçbir işe girişmez. Kadın , o güçlü hisleriyle , yön verir erkeğine..
Şu anda da , şarkılarımızın nağmelerinde o , huysuz ve tatlı kadın değil midir
Gittiğinde , bomboş odalarda kalan anıların içimizi alev gibi yaktığı kadınımızın o kadın kokusunu hissetmediğimiz zaman , erkeğin duyduğu acı , böyle yakıcı şarkılarda dışa vurmaktadır işte...
Ama sonraları , çoğu yerde yeri öküzden sonra gelen bir varlık durumuna düşmüş , güzel Anadolumuzun bir çok yöresinde…
Ben , yakın çevremizin dışında saygıdeğer kadınlar denilince , önce Nene Hatun’u hatırlarım….Onun kişiliğinde , kurtuluş savaşımızda ,cepheye , omzunda mermi taşıyan kadın , lapa lapa kar altında , kağnıdaki mermiler ıslamasın diye bebeğinin üzerindeki örtüyü alıp , mermilerin üzeine örten Türk kadınını hatırlarım.İnceden inceden cepheye kağnısını yeden Elifçik’i hatırlarım..
Nene Hatun , Erzurum’da Aziziye tabyalarında düşmana kahramanca direnen , cephedeki yaralıların oracıkta yaralarını saran bir kahramandı.
Dünyadaki ünlü kadınlardan Mata Hari , nedense bende derin bir sızı uyandırmıştır her anımsadığımda…
Hayatını anlatan romanımsı bir kitapta okumuştum yıllar önce..
.Gizemli Uzakdoğu dansları ile dikkati çekerdi . Malay dilinde “Şafağın gözü “demekti Mata Hari.
Kadınlığını ,dansını kullanarak en tepedeki isimlere ulaştı ,çok özel bilgileri aldı ,önemli subaylarla birlikte olarak.
Fransızlar onun Almanlar adına çalıştığını biliyor ama kanıtlayamıyorlardı.Kendileri için de çalışmasını istediler.Kabul etmiş göründü Mata Hari..Ama Fransızlar , birkaç askerlerini feda etmek pahasına onu denemişlerdi ,güvenilirliği konusunda....
Fransızlar , cephelerde Almanlara karşı aldıkları yenilgilerinin faturasını ona çıkardılar.
Bir şafak vakti , ormana götürülerek burada kurşuna dizildi.
Gözlerini bağlatmamış , soğukkanlılıkla ölüme gitmeyi istemişti. İdam mangasının 15 askeri nişan almış , tüfekler patlamış , ne gariptir ki , 15 askerin tüfeğinden çıkan mermilerden sadece biri bulunmuştur vücudunda.. o da tam kalbine isabet etmiştir.
Aslında , yaptıklarının , II. Dünya savaşının kaderine etki edecek kadar önemli de olmadığı da söylenegelmiştir bugüne kadar , idamı için yeterli kanıt ta hiçbir zaman elde edilememiştir.
Saygıdeğer midir Mata Hari ? Onu bilemem..
Ama Mata Hari ismi , şu anda bile , içimin acımasına , bir şeylerin kopmasına neden olmaktadır.
Bir diğer ilgimi çeken kadın , belki gülünç gelecektir ama ,Barbara Cartland’dır.
Sahnelerinin hep Ortaçağ Avrupasında geçtiği romanlarının tadına doyamazdım , okul yıllarımda..Aşk romanlarıydı yazdıkları ,ama geçtiği sahneler , bir tiyatro perdesi gibi yüzyıllar öncesine taşırdı beni..
Tarihi aşk romanları ayni zamanda , 18nci yüzyıl Avrupasına ayna tutardı.
Kızların ilgi duyduğu romanlar derlerdi hep.. Ama ,sevginin aşkın kadını ayrı erkeği ayrı mı olurdu , buna bir türlü akıl erdiremezdim.
En son okuduğum romanı , yanılmıyorsam “Aşktan kaçılmaz” isimli romanıydı. Sert ve haşin aşk , İngiltere ile Fransa arasındaki kaçak ticaretler…Sanki ben de fırtınalı bir havada o kaçakçı gemilerinde , dalgalarla ve askerlerle boğuşurdum
Kadın ile ilgili bir kaç şey var daha yazılacak..
Onlar da başka bir yazıda artık...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
10 yorum:
sevgili burak mim davetini yeni gördüm..gelen hiçbir mim olayını geri çevirmedim şimdiye kadar, kaldı ki seninkini hiç çevirmem..üstelik duyarlı, hassas bir konu bu seferki...Kadınlar!!...ama öyle pat diye birşeyler karalamak istemiyorum..bir-iki gün içinde hazır edip yayınlıycam hemen yazımı...teşekkür ederim:))
sevgili hülya bana da paslamıştı bu mim ' i :))
çok güzel isimlere değinmişsin saygıyla anıyorum
sevgilerr
burak kardeşim, bana aynı anda iki mim geldi. ben birincisini görmüş ve hemen yazmıştım... sizim mim de, öncekinin piştisi oldu... olsun, gene yazıyorum... birazdan teftişe gelebilirsiniz :)
senin kadar uzun olmadı ama ben de bir yazı yazdım :)
Çok güzel ve zevkli bir yazı olmuş,yüreğinize sağlık.
Ve gerçekten erkek ve kadın ayrılmaz bir bütün . Kadına verdiğiniz değerden dolayı ve kadına yüklediğiniz güzel anlamlardan dolayı tebrik ediyorum sizi..
ne güsel yazmışsınız yine...ne onunla ne onsuz kısmına bayıldım hikayenin...mata hari nin ismini ben çok severim.hani çocugum olunca mata hari koyabilsem koyarım.kulağıma çok hoş gelir.sizin yazınızda mata hari yi görünce gülümseme oluştu yüzümde...elinize sağlık Burak bey,dedimya en başta ne güsel yazmışsınız...
iyi pazarlar.
heyy burak bey,yaşıyormusunuz?sesiniz çıkmıyor.herşey yolundadır umarım...sevgilerimle,iyi haftalar
Şu mimi özenle takip ediyorum, dikkat ettim de; ince belli, göze hitap eden hatunların isimlerini sıralayan tek ibiş ben olmuşum. Çok üzülüyorum ben bu duruma.
günaydın...aaa bende bu mimi yazarken bakalım paris hilton milton yazan biri çıkıcak mı diye düşünmüş ve hatta sanırım sevgili zehirli örümcek in yazısına yorum olarak yazmıştım:) cevval portakal ın sayfasına gidip bi bakayım kimleri yazmış merak ettim yukarıdaki itirafından sonra...
üstad, bakıyorum da yazını hep hanımlar takdir etmiş ;)
yazında, Tanrı'nın kadını, erkeğin baş edememsi üzerine katına çıkarması ve gene erkeğin isteği üzerine geri vermesi, şunları da anlatıyor:
1- erkekler, kadınlarla baş edemez.
2- kadınlarla, ancak Tanrı baş edebilir
:)
Yorum Gönder