Tıp tahsiline başladığım günden bu yana, insan uzviyatındaki değişiklikleri , ve uzuvlarda eskiyen veya ölen dokuların yerine yeni yeni dokuların inşa edilişinin , sırf maddi yönlerini izah eden ve açıklayan temel prensiplerini öğrenmiştim.
Dokuların birçoğunu mikroskop altında inceledim. Vücudun çabucak iyileşmesi ve yarayı sarması için ona yardımcı bütün şartları tetkik ettim.
Mükemmel ahenk karşısında kendimden geçtim. Yarayı kendi haline bırakmak, beklenen neticenin meydana gelmesi için tıbbi imkanları hazırlamak, maddi şartları ayarlamak kâfi görünüyordu...
Fakat harikulade bir süratle , sihirli bir iyileşme ancak ümitle , hayata kuvvetli bağlılıkla mümkün oluyordu...
“ Cerrah olarak çalışırken günün birinde yetmişini aşkın bir nine geldi,bel kemiklerinin çok ağrıdığından ve kırılmış olma ihtimalinden şikayet ediyordu.
Bir süre hastayı kontrol altına alıp tedavi ettikten sonra, Ara ara filmlerini çekip incelemeye koyuldum. Ve şaşırtıcı bir süratle iyileşmekte olduğunu gördüm.
Çok geçmeden onun yanına varıp hayret dolu bir şaşkınlıkla; Tıp tarihinde eşi görülmemiş bir çabuklukla iyileştiğini kendisine müjde verdim.
Bunun üzerine yaşlı kadın, tekerlekli sandalyenin üzerine binerek hareket etme imkânına sahip oldu. Daha sonrada koltuk değneğine dayanarak yürümeye başladı.
Mesai arkadaşlarımla birlikte bu harika iyileşme karşısında; Hastanın taburcu edilebileceği ve hastanede tedavi görmesine lüzum kalmadığına karar verildi.
Hastanedeki rahat ve emniyet onu hayata bağlıyor ve yaşama sevinci veriyordu. Ümitle dopdolu oluşu hastanın iyileşmesine ve çok kısa zamanda şifa bulmasına sebep oluyordu.
Süratle hastalık ondan kalkmış ve kırılan kemik kaynamıştı.
Ertesi sabah Pazar olduğu için kızı, mu’tad olarak annesini ziyarete gelmişti . Öbür güne taburcu edileceğini, koltuk değnekleri ile yürüyebileceği kendisine anlatıldı.
Kızı, annesini bir kenara çekerek; kocasıyla karar verdiklerini , kendisini huzur evlerinden birisine yatıracaklarını , çünkü kendisine evde bakma imkanına sahip bulunmadıklarını bildirmişti.
Ziyaretçilerin dağılmasından bir saat ya geçmiş ya geçmemişti ki , hemşireler tarafından çabucak çağrıldım. İhtiyar kadıncağızın çok büyük bir kriz geçirdiğine şahit oldum.
Başına vardığımda gördüğüm şey gerçekten dehşet vericiydi. Kadın son anlarını yaşıyordu . Anladım ki hasta kemiklerinin kırılmasından değil de , kırılan kalbinin tesirinden yıkılmıştı.
Elden gelen bütün imkânlar kullanıldı, krizin giderilmesi için her türlü çareye başvuruldu. Ama bütün çabalamalar boşa gitmişti.
Ne var ki artık aldığı vitaminler , takviye edici ilaçlar Onun kırılan kalbini bir türlü tedavi edememişti.
Ne yazık ki şimdi kırılmış olan kalbi, onun kaynamış olan kemiklerine rağmen yaşamasına müsaade etmiyordu.
Kadıncağız birkaç saat sonra ruhunu teslim etti.
Bu hazin son , batılı annelerin kaderi idi....