Çıktım Belen Kahvesine ,baktım ovaya............


Müzikli bir yere gitmişseniz ,bulunduğunuz yerlerde müzik çalınıyorsa , ormancı olduğunuz öğrenildiği anda , şarkı söyleyen , yanınıza sokulur , şimdi de ormancılar için söylüyorum der ve başlar söylemeye :

-Çıktım Belen Kahvesine ,baktım ovaya ,
-Bay Mustafa çağırır ,Dam'oynamaya................

Nefis bir Muğla türküsüdür bu.... Melodisi ve hikayesi , sizi alır götürür bir köy meydanına , yıllar yıllar önceye..............

Yerel kültür içinde yerini almış , mahalli renkleri ve mahalli yaşamları yansıtan bu türkü , çok sevilir..

Gerçi , türküdeki ormancı motifinin , sarhoş , külhanbeyi tavırlı , ve hikayedeki trajedinin baş sorumlusu durumunda sunulması , ormancılarda , biraz alınganlık ve burukluğa neden olsa da , tarihe kaydedilmiş bu talihsiz olayın , elbette ki , bir meslek camiasını tanımladığı ve sembolize ettiği düşünülemez..

Gaziemir orman blogundaki bir yazıda belirtildiği gibi , ülkenin en cefakar , fedakar , bir o kadar da gayretli kesimlerindendir ormancılar .. Onları yakından tanıyanlar , çalışma tempolarına , gayretlerine hayran kalmaktadır .

Yerel renkleri ve yerel değeri yüksek olan bu türkünün , dev bir camiaya mal edilmeyeceği de muhakkaktır.

Muhtemelen , gerilimli , meşakkatli ve stresli bir orman yangın olayı sonrası , alkol alıp kendince rahatlamak istemişti Mehmet İn...

Ve belki bir şanssızlık eseri , üzerine de bu talihsiz olay cereyan etmişti..
Bilemiyoruz...

Bu türkü , Müzeyyen Senar'ın vazgeçilmezlerindendir.

Ege türkülerinin ustası Tolga Çandar'ın yorumu buram buram Ege , Muğla , çam kokuları taşır.
Sümer Ezgü , Hale Gür , en son olarak Kubat , bu güzel ezgiyi bize en iyi yorumlayanlardır.
Yakıcı ,gönül sızlatıcı , hazin bir melodisi vardır , Ormancı türküsünün..

Hikayesi de bir o kadar hüzünlüdür.

Temmuz 1946'da Muğla'nın , şimdiki adı Çaybükü olan Gevenes Köyü'ndeki Belen kahvesi'nde vuku bulan gerçek bir olay üzerine Değirmenci Pisili Tahir Usta tarafından bestelenen ve zamanla ünü Türkiye geneline yayılan bir halk türküsüdür , Ormancı Türküsü...

Türkünün hikayesi

Gevenes köyünde 1922 yılında dünyaya gelen Mustafa Şahbudak, ağa çocuğudur. Mustafa’nın en yakın arkadaşı , köy muhtarı olan Tevfik Cezayirli'dir.

Her akşam köy kahvesinde dama oynayan iki arkadaşın iddialı ve dostane karşılaşmaları kahvehanedekiler tarafından da ilgi ile izlenir.

1946 yılının Temmuzunda sıcak bir yaz akşamında , Ağa oğlu Mustafa Şahbudak ve Muhtar Tevfik Cezayirli, yine dama tahtasının başına otururlar.
Oyunun yarısında 'Sarı Memet' lakaplı Orman Memuru Mehmet İn çıkagelir. Mehmet, sarhoştur.
Bir gün önce, komşu Çiftlik köyünde orman yangını çıkmıştır.

Ormancı, yangın evrakının bir an önce ilçeye götürülmesi için bekçiyi muhtardan ister. Ancak bu arada 1946 seçimlerinin evrakı da Yatağan’a gönderilecektir. Her türlü evrak Yatağan’a köy bekçisi tarafından götürülmektedir. Muhtar Cezayirli
- 'Olmaz, daha acil olan seçim sonuçlarının ulaştırılması gerekiyor. Bekçiyi gönderemem'
cevabını verir. Bunun üzerine ormancı ile muhtar arasında tartışma başlar. Muhtar Tevfik Cezayirli,
-'Ayıp ediyorsun Mehmet, bize müsaade et' der ve oyuna devam eder. Ormancı dama masasına bir yumruk atar. Mustafa Şahbudak, bu davranışa tahammül edemez ve ormancıyı tokatlar. Olayın büyüyeceğini anlayan köylüler, ormancıyı sakinleşmesi için kahvenin arka tarafına götürürler.
Ormancı bağırarak küfürler savurmaktadır. Küfürler Mustafa Şahbudak’ın tahammül sınırını daha da zorlar. Şahbudak, yerinden kalkar, ormancının üzerine yürür. Ormancı Mehmet, kamasını çıkarıp Mustafa Şahbudak’ı kolundan yaralar.
O zaman, Mustafa Şahbudak ormancıyı korkutmak için, belindeki tabancayı çıkarır, yere doğru ateş eder. Muhtar, ormancının ikinci kez kama vurmaması için elini tutar. Fakat, Mustafa tetiği çoktan çekmiştir ve kurşun muhtar Tevfik Cezayirli'ye isabet eder. Ormancı Mehmet İn, bunun üzerine kaçmaya başlar. Mustafa Şahbudak kaçmasın diye, bir el daha ateş eder. Bu ateş de öldürmek için değil, kaçmasına engel olmak içindir. İkinci atışta Mehmet İn, yere düşer. Arka cebinde tütün tabakası olduğu için, ona bir şey olmaz. Ama Tevfik kanlar içindedir.
O günlerin imkansızlıkları içerisinde Tevfik’i, tahta bir sal üzerinde köyden 23 kilometre uzaklıktaki Muğla Devlet Hastanesi’ne götürürler. Tevfik, çok kan kaybetmektedir.
Mustafa, Doktor Veli Bey’e, “Babamın selamı var, bu adamı iyileştir” diye yalvarır.
Doktor Veli Bey,
- “O ölecek, önce senin kolunu saralım” diye yanıt verir.
O sırada Tevfik eliyle işaret edip Mustafa’yı yanına çağırarak,
-”Ben ölüyorum, hakkını helal et” dedikten sonra can verir.
Mustafa, en yakın arkadaşını öldürdüğü için teslim olur, 4 yıl ceza alır. Cezaevindeyken her gece Tevfik rüyasına girer. Ancak ormancıya kini gittikçe artar.
Bu acı olaydan sonra köyde kalamayacağını anlayan Mehmet İn ise, tayinini ister, Kavaklıdere Orman Müdürlüğü’ne atanır. Aslen Marmarislidir. Emekliliğinden sonra oraya yerleşir. Doksanlı yılların başında da ölür.
Mustafa Şahbudak da, cezaevinden çıktıktan sonra, anılarla dolu o köyde yaşayamayacağını anlayıp, Muğla’ya yerleşir. Çok sevdiği, günlerini birlikte geçirdiği arkadaşı Muhtar Tevfik Cezayirli’yi öldürdüğünde, arkada 25 yaşında bir eş ve 3 çocuk bırakır. Muhtar’ın eşi Pembe, bu acıya dayanamayıp birkaç yıl sonra akli dengesini yitirir. Oğlunun biri İzmir’e yerleşir. Diğer oğlu ile kızı, köyde evlenirler ve hayatlarını orada sürdürmeye devam ederler.
Bu arada Mustafa'nın anne tarafından akrabası olan Değirmenci Pisili Tahir Usta Gevenes Köyü’nde yaşanan bu acı olayın türküsünü bestelemiştir. Bu türkü bugün düğünlerde okunan, herkesin diline düşen Ormancı türküsüdür.
Hayatının kalan yıllarını bu olayı unutmaya çalışarak geçiren Mustafa Şahbudak da 28 Mart 2005 günü İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 83 yaşında ölür.
Erkan Karagöz'ün , Milliyet bloglarındaki bir yazısında biraz daha farklıdır olayın seyri ...
Bir de ordan izleyelim:
22.06.1946 yılında, sıcak bir haziran akşamında, Gevenes Köyü’nün sevilen ve saygı duyulan genç muhtarı Hacı Ahmet Oğlu Tevfik Cezayir ile samimi arkadaşı Soğanların Mustafa Şahbudak, köyün ovaya bakan kahvesinin önünde, iddialı ve dostça dama oynamaktadırlar.
Sevilen bu iki gencin dama oyunları, köylüleri tarafından ilgiyle izlenmektedirler. Bu iki gençten birinin muhtar olması, diğerinin de köyün ağasının oğlu olması ilgiyi artırmaktadır. Bu iki genç, oyunun sonucuna göre kim yenilmişse seyirciye ikramda bulunmaktadır.
6 Haziran sabahı dağda yangın çıkmıştır. Orman yangınının çıktığı civardaki, köylüler yangını söndürmek için müdahale eder. Muhtar Tevfik akşam üzeri bekçiyi yangın mahalline gönderir, bekçiden kendi köyünün hudutlarında yangın olmadığını öğrenir.
Ormancı Sarı Mehmet sarhoş bir halde kahveye gelir:
- “Dağ yanıyor, siz burada oyun oynuyorsunuz! Çabuk oyunu bırakın, yangını söndürmek için yangın yerine koşun” der.
Ve o sırada yumruğunu Muhtar Tevfik ve Mustafa’nın dama oynadığı masaya vurur. Dama taşları etrafa saçılır. Muhtar Tevfik:
- “Ben bekçiyi gönderdim. Bizim hudutta yangın sönmüş” deyince, Ormancı,
-“Ulan sen benden daha mı iyi bileceksin? Derhal yangın yerine gideceksiniz !” deyince, Mustafa Şahbudak Ormancı’ya bir tokat atarak gönderir. Ormancı az sonra tekrar gelir. Bıçağıyla Mustafa’ya saldırır. Mustafa kolundan yaralanır. Ve tabancasını Ormancı’yı vurmak için ateşler. O sırada Muhtar Tevfik de Ormancının önüne geçmiştir. Kaza kurşunu ile Muhtar Tevfik ağır yaralanır. Ormancı da kasığından ve topuğundan yara alır. Olay yerinden kaçar. Köylüler yaralı muhtara sal yaparak, Muğla’ya hastaneye yetiştirmeye çalışırlar. 43 yaşındaki Tevfik’in bir gün sonra, Muğla’dan ölüsü gelir. 24 yaşındaki Mustafa Şahbudak da üç buçuk yıl ceza alır.

Bu olay üzerine Tahir Usta “Ormancı Türküsü”nü dile getirir.

On yıl öncesine kadar köyde türkünün çalınması da, söylenmesi de yasaktı. Acısı o kadar taze yani .
Olayın yaşandığı yer, Çaybükü köyünün iliştiği ve ‘Belen’ olarak adlandırılan tepecik üzerindeki kahvedir.

..................................



Ormancı türküsünün sözleri........


Çıktım Belen Kahvesi'ne baktım ovaya,
Bay Mustafa çağırdı, dama oynamaya.
Ormancı da gelir gelmez, yıkar masayı,
Söz dinlemez ormancı, çekmiş kafayı.

Aman ormancı, canım ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı.

Köyümüzün ortasında, değirmen döner,
Değirmenin suları, dağından iner.
Ormancıya atılan kurşun, Tevfik'e döner,
Tevfik'in feryatları, yürekler deler.

Aman ormancı, canım ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı.

Köyümüzün suları da hoştur içmeye,
Üstünde köprüsü var, gelip geçmeye.
Tevfik'imi vurdular, hiç mi hiç yere,
Yazık ettin ormancı, köyün iki gencine.






Yararlanılan kaynak : ormancı.info



5 yorum:

Recep Hilmi TUFAN | rehitu.com dedi ki...

En sevdiğim türkülerdendir bu Ormancı türküsü. Müzeyyen Senar'ın sesinden hiç dinlememiştim sayenizde o da oldu...

ilham perisi dedi ki...

Off of efkar bastırdınız yüreğime.Çok severim.Sanırım sizde türkü aşığısınız..

Cananhanım dedi ki...

Hikayesi de çok acıklı imiş. Köyde gerçekten de gözü yaşlı çok kişi kalmış. Zaten tınısı da sözleri de çok acıklı idi...Artık daha da üzülerek dinleyeceğim bi harika türküyü...

Hülya Konar dedi ki...

yılların türküsünü yıllardır ortamına denk gelirsem dinlemişimdir defalarca ama sözlerinin altında böyle acıklı bir hikaye yatttığını düşünmemiştim.oysa bariz bir şekilde sözlerde acı hikayeye işaret ediliyor ama farketmemişim.işte sen ne anlatırsan anlat karşındakinin anladığı kadardır anlattığının değeri derler ya , aynen öyle :)

Hülya Konar dedi ki...

ne var ne yok diye geldim ama baktımki siz hala belen kahvesi ndesiniz :)

Web Analytics